Qiang Jin Jiu 3. Yırtıcı Kuş

Share
  • 28 Şubat 2023


₪₪₪₪₪₪₪₪₪₪₪₪₪₪₪₪₪₪₪₪₪₪₪₪₪

Pan Rugui, Duancheng kapısına doğru yürüdü. İmparatorluk Muhafızları Komutanları her iki tarafa bakan iki sıra halini aldı ve ortalık sanki kış mevsiminde ağustos böcekleri ortaya çıkmış gibi sessizleşti. Pan Rugui durduğunda ve İmparator Xiande sözlü fermanını açıkladığında ise İmparatorluk Korumaları işe koyuldu.

İmparatorluk Muhafızları Shen Zechuan’ın ağzını tıkadılar ve onu yere yüzükoyun bir şekilde yatırmadan önce kalın, pamuklu bir giysiye sardılar.

Pan Rugui, Shen Zechuan’ın durumunu gözlemleyebilmek için soğuk rüzgârda yere eğildi. Dudaklarını zarif bir şekilde kapatmak için parmaklarını ağız hizasına getirdi ve konuşmadan önce hafifçe birkaç kez öksürdü. “Çok gençsin fakat yine de o kadar cesursun ki majestelerinin önünde böylesine abartılı bir oyunculuk sergilemeye cesaret ediyorsun. Shen Wei’nin ihanet suçunu dürüstçe itiraf etseydin eğer hayatta kalmak için hâlâ küçük de olsa bir şansın olabilirdi.”

Shen Zechuan gözlerini sımsıkı kapattı. Vücudundan akan soğuk terler çoktan kıyafetlerini sırılsıklam etmişti.

Pan Rugui ayağa kalktı ve “Dövmeye başlayın.” dedi.

*Dövmek: Sırta,popoya veya bacaklara uzun bir çubuk veya kürekle vurularak bedensel cezalandırma ve işkence yöntemi.

Her iki taraftaki İmparatorluk Muhafızları Komutanları aynı ağızdan hep birlikte bağırdılar: “Sopanın inmesine izin verin” Hemen ardından gök gürültüsünü andıran şiddetli kükreme ile “Vurun!” dediler.

Kelimeler ağızlarından tamamen çıkmadan hemen önce dikenlerle çevrili demir bir levhaya sarılmış sopa, Shen Zechuan’a doğru hızlıca indi ve ona ağır bir darbeyle vurdu.

Üç vuruşun ardından Shen Zechuan, başka bir ses duydu. “Sertçe vurun ona!”

Etinin acısı, vücudunda yanan bir ateş gibiydi ve bu ateş gittikçe alevleniyordu. Shen Zechuan daha fazla hareket edemeyene kadar ona vurdular. Onun ise yapabildiği tek şey ağzında durmakta olan tıkacı dişleriyle daha da sıkıştırmaktı. Zamanında ağzına dolan kanı yutamadığı için şimdi o bakırımsı ve tuzlu tat tüm ağzına yayılmıştı. Shen Zechuan’ın alnından damlayan ter, geniş ve sonuna kadar açılmış gözlerine hücum ederken hâlâ son nefesine sıkıca tutunmaya çalışıyordu.

Gökyüzü bulutluydu ve şiddetli yağan kar söğüt çiçekleri gibi yere düşüyordu.

Sopayla cezalandırma herkesin yapabileceği türden bir iş değildi. “Yirmi vuruşta bayılma, elli vuruşta topal” dendiği gibi, bir erkeği sopayla dövmenin birçok yolu vardı. Genellikle nesilden nesile aktarılan bir aile zanaatıydı ve başka bir yerde ticaret öğrenmekten daha az kolay değildi. Dahası, bu iş sadece iyi dövüş sanatları becerisine sahip olmayı değil, aynı zamanda da iyi bir sezgi gücünü gerektiriyordu. Bu dövenler bu işi o kadar uzun zamandır yapıyorlardı ki yapmaları gereken tek şey Tören Müdürlüğünden* Yüce Harem Ağalarının ifadelerine bakmak ve yüzeysel yaralardan ziyade derin, içten yaralar almalarını sağlamaktı.

*Tören Müdürlüğü, saray eğlencesi, törenler, cezalar ve benzerlerinden sorumlu olan Ming Hanedanlığı döneminde hadımlar tarafından doldurulmuş On İki Müdürlükten biri. On İki Müdürlükten en güçlü harem ağası pozisyonu olan Tören Direktörlüğünün (司礼监掌印太监) Mühür Tutma Direktörü ve İmparatorluk Korumaları Başkomutanı genellikle sopayla cezalandırmayı denetlerdi.

İmparator Xiande’nin bugünkü hükmü sopayla dövülerek ölümdü ve Pan Rugui bu emri yerine getirecekti. Bu, bir dönüşün gerçekleşmesinin hiçbir yolu olmadığı anlamına geliyordu. Yani o, ölmek üzere olan bir adamdı. Bu olaylar sonucunda İmparatorluk Korumaları özel yeteneklerini ortaya çıkardılar; elli vuruşta Shen Zechuan ölmeli.

Pan Rugui zamanlamaya göz kulak oldu ve Shen Zechuan’ın başını sarkıtarak hareketsiz kaldığını fark etti. Elini Tangpo’nun* üzerine koydu. Ardından patikada rüzgârdan dolayı kendilerine doğru sallanan şemsiyeyi gördüğünde talimatlarını vermek üzereydi. Altında kraliyet kıyafeti giymiş olan bir güzellik duruyordu.

*汤婆(子) tangpo(zi): Eski zamanlarda sıcak tutmaya yarayan, yaygın olarak kullanılan küçük, taşınabilir el ısıtıcısı. Ayrıca günümüzdeki sıcak su torbalarına benzer şekilde yorganın altına da koyulabilir.

Pan Rugui’nin yüzünü saran kara bulutlar göz açıp kapayıncaya kadar dağılmış ve yerini gülümsemeye bırakmıştı. Bizzat bir selamlamada öne çıkmamış olmasına rağmen yanındaki pratik zekalı harem ağası, ona destek çıkmak için çoktan gelmişti.

“Ben* Üçüncü Küçük Hanım’a içten saygılarımı sunarım. Ne kadar da soğuk bir gün. Majesteleri Dul İmparatoriçe’nin** herhangi bir talimatı varsa, mesajı iletmesi için birini gönderebilirsiniz.” Pan Rugui iki adım daha yaklaşırken konuştu.

*Ben: 咱家 zajia, popüler edebiyat veyahut dramalarda harem ağaları bu terimi kendilerine atıfta bulunmak için kullanırlar.

**Dul İmparatoriçe: Tahtta olan imparatorun validesi için verilen unvan. Valide Sultan gibi.

Hua Xiangyi, İmparatorluk Korumalarının hareketlerini durdurmak için elini biraz kaldırdı. Zarif ve güzeldi. Tüm bu yıllar boyunca Dul İmparatoriçe onu büyütmek için yanında tutmuştu. Yüzünün siması, Dul İmparatoriçe’nin gençliğini andırıyordu. Qudu’daki Dicheng Hua Klanı’nın Üçüncü Küçük Hanım, unvanını kullansa da herkes onun sarayın seçkin bir hanımı olduğunu biliyordu. İmparator bile ona sevgili küçük kız kardeşi gibi davranırdı.

Hua Xiangyi yavaş ve yumuşak bir sesle “Gonggong*, yere yığılmış olan Zhongbo Shen Klanı’nın oğlu Shen Zechuan mı?” dedi.

*Gonggong: Yüksek mertebedekilerin gözüne girmeye çalışan harem ağaları için söylenen bir terim.

Pan Rugui, Hua Xiangyi’nin adımlarıyla eş zamanlı olarak hareket etti ve cevap verdi: “işte bu. Majesteleri az önce onu sopalamak adına bir kararname yayınladı.”

Hua Xiangyi, “Majesteleri daha öncesinde öfke içindeydi. Eğer Shen Zechuan ölürse, o zaman Shen Wei’nin ihanetinin özüne asla ulaşamayız. Majesteleri Dul İmparatoriçe, yarım çeyrek* önce Mingli Salonu’na gelmişti. Majesteleri onun tavsiyesine kulak verdi ve o zamandan beri biraz da olsa sakinleşebildi.”

*yarım çeyrek: bir ke (一刻) yaklaşık 15 dakikadır. Yani yarım ke (çeyrek) yaklaşık 7 veya 8 dakikadır.

Pan Rugui “Aman tanrım” dedi ve ekledi: “Majesteleri her zaman Majesteleri Dul İmparatoriçe’nin tavsiyelerini dinler. Daha önce o kadar korkunç bir öfke içerisindeydi ki, yerli yerinde bir aklım olmasına rağmen tek bir kelime bile söylemeye cesaret edemedim.

Hua Xiangyi, Pan Rugui’ye gülümsedi ve “Majesteleri onu ‘döv’ dedi. Yaptığın bu değil miydi?”

Pan Rugui birkaç adım daha attı ve kocaman bir şekilde gülümseyerek konuştu: “Bu doğru. Daha önce ‘döv’ kelimesini duyduğumda çok acelem vardı ve bu delikanlıya iyi bir dayak attık. Şimdi onunla nasıl başa çıkmamız gerektiğini öğrenebilir miyim acaba?”

Hua Xiangyi, Shen Zechuan’a bir bakış attıktan sonra, “Majestelerinin yeniden yargılamasından önce onu İmparatorluk Hapishanesi’ne* geri tıkın. Çocuğun hayatı çok önemli. Gonggong’un Ekselansları Ji’yi ona bakması için bilgilendireceğine güveniyorum.” dedi.

*İmparatorluk hapishanesi: Suçluların çoğu üst mertebeden yetkililer olan, mahkûm edilmesi için İmparatorluk fermanı yayınlaması adına İmparatoru gerektiren üst düzey bir hapishane.

“Bunu söylemeye gerek yok.” Dedi Pan Rugui ve ardından ekledi:” Ji Lei, Üçüncü Küçük Hanım’ın uyarılarına kulak asmamaya nasıl cesaret eder? Hava soğuk, yollar kaygan. Xiaofuzi, Üçüncü Küçük Hanım’ı sabit tut.”

Hua Xiangyi ayrılır ayrılmaz Pan Rugui geri döndü ve iki sıra halini almış olan İmparatorluk Korumalarına, “Majesteleri sopayla cezalandırmamızı söyledi. Bu kişiye vurmayı bitirdik, onu geri sürükleyin. Bu arada Üçüncü Küçük Hanım’ın sözlerini daha önce duymuşsunuzdur. Bu, Majesteleri Dul İmparatoriçe’nin isteğidir aynı zamanda. Geri dönün ve Ji Lei’ye bu davada yer alan tüm insanların ölümsüz* olduğunu bildirin. Eğer onun gözetimindeyken çocuğa bir şey olursa…”

*Ölümsüz: En üst mertebedeki insanların birbirleriyle savaşıp rekabet etmelerini anlamına gelen söz.

Pan Rugui yavaşça öksürdü.

“Yeşim İmparator* bile kendi başını koruyamazdı.”

*Yeşim İmparator: Genellikle en yüksek statüye ve güce sahip olan birini ifade etmek için kullanılır. Bu, cennetteki Yeşim İmparator ve dünyadaki İmparator olabilir. Ayrıca Dul İmparatoriçe’nin sözlerinin İmparatorun sözlerinden daha fazla etkili olduğunu ima ediyor.

Xiaofuzi, Pan Rugui’ye yardım etmek için geri döndü. Yolun uzun ve geniş olan kısmı boştu. O sırada fısıldayarak konuşmaya başladı Xiaofuzi: “Atam*, biz onu böyle bıraktık ama Majesteleri İmparator daha sonra bunun için bizi suçlamasın?”

*Ata: Arada Ming Hanedanlığı’ndaki en yüksek harem ağasına özel olarak bu şekilde seslenilir.

Pan Rugui karların üzerine bastı ve “Majesteleri içten içe bunun için suçlanamayacağımızı biliyor.” dedi.

Birkaç adım attı. O sırada yağan kar taneleri kürklü yakasına yapıştı.

“Bir söz bin gram altın değerinde. Hükümdar en çok sözlerini geri almaktan korkuyor. Majesteleri, Biansha On İki Kabilesi’nin işgali nedeniyle başka bir ciddi hastalık geçirdi. Bu günlerde Majesteleri Dul İmparatoriçe’yi memnun etmek için Üçüncü Küçük Hanım’a bir prenses unvanı vermeyi düşünüyordu. Bu noktada Majesteleri Dul İmparatoriçe, bir adamın hayatını bağışlamak için çeşitli taleplerde bulunsa bile Majesteleri bunu kabul etmek zorunda kalacak.”

Konuşurken, Pan Rugui Xiaofuzi’ye bakmak için başını eğdi.

“Majesteleri Dul İmparatoriçe’nin emirlerini değiştirdiğini ne zaman gördünüz?”

Hangi durumda olursa olsun, gerçek bir usta kendi sözleriyle ayakta duran kişiydi.

◈     ◈     ◈

Shen Zechuan telaşı yüzünden çılgına dönmek üzereydi. Önce Ji Mu’nun ondan önce öldüğünü gördü. Ardından ise kendisinin hala Guangzhou’da hayatta olduğunu fark etti.

Duanzhou’nun rüzgârı bayrağı okşuyordu. Shiniang, elinde beyaz bir porselen kâse ile dışarı çıkmak için perdeyi kaldırdı. Kâsede, ince hamurun içine bolca dolgu konulmuş Çin mantısı vardı.

“Kardeşine eve gelmesini söyle!” Shiniang ona seslendi: “Bir an bile yerinde oturamıyor. Yemeğe gelmesi için acele etmesini söyle!”

Shen Zechuan koridorun korkuluklarına tırmandı, shiniangına birkaç adım attı ve koşmaya başlamadan önce çubuklarıyla ağzına mantılardan bir tanesini attı. Fakat mantı çok sıcak olduğu için anında ağzı yanmıştı. Kapıdan çıkarken shifusunu yani Ji Gang’ı merdivenlerde otururken gördü. Böylece vakit kaybetmeden hemen yanına çömeldi.

Ji Gang elleriyle taşları birbirine sürtüyordu. Başını ağzından ateş püskürten Shen Zechuan’a çevirdi ve “Aptal çocuk, bir mantı ne kadar sıcak olabilir ki? Nasıl da hassas davrandığına bak! Git kardeşini çağır. Üç baba ve üç oğul olarak Yuanyang* Tavernası’na büyük bir yemek için gideceğiz.”

*Yuanyang: Bir çift Çin Ördeği. (mandarin ördeği). Çin Ördekleri kendilerine bir eş bulurlar ve yaşamlarını bir çift olarak devam ettirirler. Bu aynı zamanda Çin kültüründe sevgi, evlilik ve mutluluğun bir sembolüdür.

Shen Zechuan konuşmaya devam etmedi çünkü shiniang çoktan Ji Gang’a çemkirmeye başlamıştı: “Demek mantılara burun kıvırıyorsun ha? Nasıl yapabilirsin? Kendine başka bir eş bulmak için gerçekten paran var mı? Yedekte bu iki aptal çocukla kendini aşıyorsun, değil mi?”

Shen Zechuan yüksek sesle güldü. Ardından merdivenlerden aşağıya atladı ve kardeşi Ji Mu’yu aramak için sokağa koştu. Bunu yapmadan önce shifusuna ve onun shiniangına el sallamayı unutmamıştı.

Yol boyunca yoğun bir şekilde kar yağıyordu. Shen Zechuan ise yağan karın altında kardeşini bir türlü bulamıyordu. Ne kadar çok yürüdüyse, bir o kadar daha gitti ve soğuk şiddetini her adımda daha da arttırarak onu sardı.

“Kardeşim.”

Shen Zechuan bağırarak her yerde onu arıyordu.

“Ji Mu! Hadi, yemek yemek için eve gidelim!”

Yavaş yavaş at toynaklarının sesi etrafını sardı. Şiddetli yağan kar görüşünü engelliyordu. Shen Zechuan atın seslerini duyuyordu fakat bembeyaz yağan kar yüzünden bir türlü kimin geldiğini göremiyordu. Kavga sesi kulaklarını doldurdu ve sıcak kan yüzüne doğru sıçradı. Shen Zechuan, her iki bacağına da inen darbe yüzünden ayakta duramadı ve acı içinde olduğu yere çöktü.

Ölü adamı tekrardan önünde gördü. Yağmur gibi inen oklar rüzgârda ıslık çalıyordu. Sırtındaki adam ağırdı ve bu yapışkan, ılık sıvı yanaklarından boynuna doğru akmaya başladı.

Bu sefer ne olduğunu biliyordu.

Shen Zechuan titreyerek uyandı. Ter içinde sırılsıklam olmuş bedeni soğuğun etkisiyle kontrolsüz bir şekilde titriyordu. Gözleri karanlık odaya biraz da olsa alışmaya başladığında yatağın başlığına doğru uzandı.

Kodeste hala insanlar vardı. Ayakçı pis eşyaları temizledi ve kandili yaktı.

Shen Zechuan susadığını hissetti. Ayakçı onun susuzluğunun farkına vararak bir kâse soğuk suyu üzerine boşalttı. Sıcak ve soğuk su damlaları Shen Zechuan’ın bedenini yıkadı. Ardından çok yavaşça kâseyi kendine doğru çekti ve kâsenin yarısını kaplamış olan suyu içti.

Hapishane koğuşunda kimse konuşmuyordu. Shen Zechuan, ayakçının çekilmesinin ardından kalan tek kişiydi. Düşüncelere dalıp çıktı. Bu gece hiç bitmeyecekmiş gibiydi. Ne kadar beklese de gün bir türlü aymadı.

Ayakçı Shen Zechuan’ın ilacını değiştirmek için tekrar geldi. Zaten Shen Zechuan daha da ayılmıştı. Ji Lei ona parmaklıkların arasından baktı ve soğuk bir ses tonuyla konuşmaya başladı: “Sen şanslı bir piçsin. Bir bela gerçekten ne yaparsan yap ölmez. Majesteleri Dul İmparatoriçe hayatını bağışladı. Fakat sanırım sen bunun nedenini bilmiyorsun.”

Shen Zechuan başını aşağıya eğdi ve hiçbir şey söylemedi.

Ji Lei, “Senin shifunun Ji Gang olduğunu biliyorum, savaş kardeşliğinin kaçak Ji Gang’ı. Yirmi yıl önce onun öğrencisiydim. Birlikte Qudu’da İmparatorluk Korumaları olarak görev yaptık. Korkarım ki bunu bilmiyorsunuz ama bir zamanlar Üçüncü Sınıf* İmparatorluk Korumaları Komutan Yardımcısıydı. Ben de Ji Klanı’nın box dövüşü setinde eğitildim.” dedi.

*Üçüncü Sınıf: Yetkililer dokuz hiyerarşik sınıfla sınıflandırıldı ve birinci sınıf en yüksek rütbedir. Maaşları ise rütbeye göre değişmektedir.

Shen Zechuan başını kaldırdı ve ona baktı.

Ji Lei kapıyı açtı ve ayakçının gitmesini bekledi. Etrafta kimse yokken, Shen Zechuan’ın yatağının yanına oturdu.

“Daha sonra bir suç işledi. Onun suçu, başının kesilmesine neden olan türdendi. Ama daha önceki İmparator yardımseverdi. Sonrasında onun ölümüne izin vermedi ve onu geçidin ötesine, sürgüne gönderdi.” Ji Lei bacaklarını uzattı ve sırtını ışığa dönerek Shen Zechuan’a sırıttı. Senin shifunun — konuşma kabiliyeti pek yok. O sadece şanslı bir ezik. Tahmin et nasıl hayatta kaldı? Shiniangınızın ihtişamıyla, tıpkı bugünkü gibi. Muhtemelen shiniangının kim olduğunu bile bilmiyorsundur. O zaman sana söyleyeyim, senin shiniangın Hua Pingting*. Qudu’da Cen’nan’ın sekiz şehri var. Aralarında olan Dicheng Hua Klanı, şu anki Dul İmparatoriçe’nin klanıdır. Yani Dul İmparatoriçe’nin bugün hayatını bağışlaması, senin shiniangın sayesinde oldu.”

*Hua Pingting: Aynı zamanda zarif ve güzel bir kadın anlamına gelir.

Ji Lei başını eğdi ve fısıldadı.

“Ama shiniangınızın askeri kargaşa sırasında öleceğini kim bilebilirdi ki? Sana söylüyorum. Ji Gang değersiz bir zavallı. Babası yirmi yıl önce öldü ve yirmi yıl sonra karısı ve oğlu da vefat etti. Asıl suçlunun kim olduğunun farkında mısın? Bunu içten içe biliyorsundur. Suçlu Shen Wei!”

Shen Zechuan’ın nefesi kesildi.

“Shen Wei, Chashi Nehri’nde savunma hattı açtı. Biansha Süvarileri orayı istila etti ve her yere yayıldılar. Palaları senin shiniangının boğazını kesti. Son nefesini vermeden önce olan her şey Ji Gang’ın hayatını cehenneme çevirebilirdi.”

“Duanzhou düşmanların eline düştü. Seni kurtaranın kardeşin olduğunu söylemiştin.” Ji Lei geriye yaslandı ardından parmaklarını gevşetti ve dedi ki, “Ji Mu, ha? Ji Gang seni büyüttü ve büyümeni izledi. Bu yüzden Ji Mu senin kardeşindi. Ji Gang’ın tek oğlu–tek çocuğu ve soyunun tek varisiydi. Ama Shen Wei ve senin yüzünden o da öldü. On binlerce ok onun kalbini delik deşik etti. Kalıntıları, Biansha Süvarilerinin atları tarafından çiğnenmeye maruz kaldı. Ji Gang hâlâ hayatta olsaydı ve oğlunun cesedini toplamak zorunda kalsaydı nasıl hissederdi merak ediyorum.”

Shen Zechuan aniden cesede dönmüş bedeniyle ayağa kalktı fakat Ji Lei onu kolayca geri itti.

“Shen Wei ülkesine ihanet etti ve düşmanlarla iş birliği yaptı. Bu omuzlaman gereken bir borç. Bugün burada yaşamak istiyorsun fakat haksız ölümlerle ölen Zhongbo’nun sayısız hayaleti çığlık çığlığa. Gece uykuya daldın, senin shifununun ve shiniangının kim olduğunu rüyalarındaki diğer insanların arasından ayırt ettin! Hala hayattasın ama senin durumunda yaşamak ölmekten daha fazla acı veriyordur. Shen Wei’yi affedebilir misin? Eğer Shen Wei’yi affedip onu temize çıkartmaya yardım edersen, o zaman shifuyu ve tüm ailesini hayal kırıklığına uğratacaksın. Ne olursa olsun, Ji Gang seni büyüten ve besleyen bir hayırseverdir. Onu nasıl böyle sadakatsiz ve alçakça bir davranışta bulunabilirsin?”

“Ayrıca, kendi zayıf varlığını sürüklesen bile, bu dünyada artık seninle empati kuracak başka kimse yok. Qudu’ya girdikten sonra, sen artık diğerleri için Shen Wei’sin. İnsanlar şimdi öfkeleniyor. Senden nefret edenler sayılamayacak kadar çok. Yine de ölmek zorundasın. Şüpheli bir ölümle ölmek yerine neden Majesteleri ile açık bir şekilde konuşup Shen Wei’nin suçlarını itiraf etmiyorsun? Bu aynı zamanda shifunun ruhunu cennette rahatlatacaktır.”

Ji Lei, yatakta bir tahtaya çivilenmiş Shen Zechuan’ı görünce aniden konuşmayı bıraktı ve gülümsedi. Genç adamın ölü gibi solgun yüzü uğursuz, soğuk bir ifade ile şekillendi.

“Shen Wei düşmanlarla iş birliği yapmadı.”

Shen Zechuan her bir kelimeyi sıktığı dişlerinin arasından söyledi.

“Shen Wei asla düşmanlarla iş birliği yapmadı!”

Ji Lei, Shen Zechuan’ı ayağa kaldırdı ve onu duvara çarptı. Bir çarpma sesi geldi ve Shen Zechuan’ın bedeninin duvara sürtülmesiyle toprak ve toz parçaları etrafa yayıldı. Bu etki Shen Zechuan’ın sürekli olarak öksürmesine neden oldu.

“Seni öldürmek için kullanabileceğim çok fazla yol var.” dedi Ji Lei ve ardından ekledi, “Minnettar olmalısın küçük piç. Bu sefer şanslısın ve dişini tırnağına takarak ölümden kurtulmayı başardın fakat şimdi cidden hayatta kalabileceğine inanıyor musun?”

Arkasını dönerek Shen Zechuan’ı hücrenin kapısına sürükledi ve dışarı çıkartmadan önce onu tekmeledi.

“Bana verilen görevlere karşı tarafsızım, kendi duygularımı karıştırmam, bu nedenle Dul İmparatoriçe’nin iradesine itaat edeceğim. Ama Dazhou’da otoriteye saygı duymadan istedikleri her şeyi yapabilecek bir sürü insan var. Bu kadar umutsuz bir aptal olduğuna göre, senin isteklerine kulak vereceğim. Madem birinin seni öldürmesini istiyorsun — o kişi çoktan burada!”

Qudu’nun şehir kapıları aniden sonuna kadar açıldı ve bir dizi zifiri siyah zırhlı süvari, gök gürültüsü gibi ses çıkaran kapıların arkasından hızla dörtnala koştu.

Shen Zechuan yol boyunca sürüklendi. İmparatorluk korumaları farklı yönlere dağıldı ve kalabalık olan zırhlı süvarilerin yolunu temizlemek için ikiye ayrıldılar.

Gökyüzünde asılı kalan bir Libei’nin yırtıcı kuşu misali çangırdayan zırh sesleri göğsüne bir davulun derisine vururlarmış gibi çarptı. Atın toynaklarının gürültüsü yaklaşırken Shen Zechuan gözlerini açtı ve zırhlı süvarilerin liderinin doğrudan saldırdığını gördü.

Ağır zırhlıyı taşıyan at, vahşi bir canavara benziyordu. Her adımında burnundan ateşe benzeyen dumanlar çıkartıyordu. Tam onlara çarpmak üzereyken dizginlendi ve ani bir refleksle şaha kalktı. Durduğu zaman ise atın üstündeki adam çoktan harekete geçmişti.

Ji Lei öne çıktı ve yüksek sesle “Xiao…” dedi.

Adam Ji Lei’ye bakmadan Shen Zechuan’a doğru yöneldi. Shen Zechuan, adam sadece onun göğsüne yıldırım hızıyla tekme attığında prangalarını* hareket ettirmişti.

*Pranga: Eskiden hapishanelerde ağır cezalı mahkûmların ayaklarına takılan kalın ve ağır zincir.

Bu tekmenin gücü o kadar fazlaydı ki Shen Zechuan kendini bu darbeye karşı hazırlama fırsatı bile bulamadı. Ağzını açtığı an kan püskürttü ve bedeninin tamamı yere yuvarlandı. Bir an için neredeyse tüm bağırsaklarını kusacağını düşünmüştü.

₪₪₪₪₪₪₪₪₪₪₪₪₪₪₪₪₪₪₪₪₪₪₪₪₪

Çevirmen: ber-gege

Edit: PebblesHive