Qiang Jin Jiu 25. Tanyeri

Share
  • 28 Şubat 2023

₪₪₪₪₪₪₪₪₪₪₪₪₪₪₪₪₪₪₪₪₪

İnsan ayakları çalıları ezmişti. Tazı sanki bir koku almış gibi, burnu ile dalları ve yaprakları kenara itip yeri eşeledi.

Shen Zechuan’ın boynunun her yeri pislik içindeydi. Yukarı ya da aşağı hareket etmek söz konusu değildi, bu yüzden tek yapabildiği yerinde donmuş halde kalmaktı.

Xiao Chiye daha da rahatsız olmuştu. Bu duruş gevşemesini zorlaştırıyordu. Her an, sıkı, narin bir tenle sürekli temas halindeydi. Vücuduna binen adam kesinlikle bir insan değildi, onu ıslak bir sis gibi saran bir bulut yığınıydı—her yere yayılmış ve her yere nüfuz etmişti.

Bu atmosfer onu tahrik etmişti. Uzun zamandır rahatlatmadığı yer capcanlıydı. O kadar zordu ki hemen soğuk bir duş almak istemişti.

Yağmur damlaları saçlarını ıslatmıştı.

Bu sonsuz çıkmazda, Xiao Chiye nihayet gücünün bir kısmını geri kazandı. Uyuşukluk hissi yavaş yavaş azalırken parmakları seğirdi.

Başlarının üstündeki adam sonunda uzaklaşmıştı ama Shen Zechuan’ın gergin vücudu gevşememişti. Bu tehlike bölgesinin bir köşesinde birbirlerine dayanmaları, başka bir şekilde güvenlikleri ile alakalı durumu, başka bir riskli duruma dönüştürmüştü.

Sakinliğini koruyan Xiao Chiye, gözlerini başka yöne çevirmedi.

Uzaklara bakamazdı. Sadece küçük bir kaçınma payı gösterse, Shen Zechuan’a karşı gerçekten bir şeyi varmış gibi görünecekti.

“Bana çok sıkı bastırıyorsun.” Xiao Chiye kayıtsızca konuştu.

Shen Zechuan cevap vermedi.

Xiao Chiye ilk kez “kaplana binen kişi atından inmeyi zor bulur”1 sözlerini nasıl okuyacağını biliyordu. Başını kaldırıp nefes almak istedi ama yapmadı çünkü bunu yapmak sanki bekleyemeyecek kadar sabırsız bir ahmak gibi görünmesine sebep olabilirdi.

Ç/N: 1 – 骑虎难下, tam anlamıyla, kaplana binen kişi atından inmeyi zor bulur, yani geri adım atmanın bir yolu olmaması (veya birinin yaptığı şeyi durdurmayı zor bulması).

Böyle bir niyetinin olmadığına yemin etti.

Sadece birbirlerine çok yakın olduklarındandı. Bu ufacık dokunuş ve kendine özgü kokuyla içgüdüsel olarak büyülenmişti ve dolayısıyla bedeni hayvani arzularının dürtülerine boyun eğmişti.

Xiao Chiye, Shen Zechuan’ın göğsünden aşağı kaydığını hissetti. Shen Zechuan ondan ayrıldığı anda sanki büyük bir yükten kurtulmuş gibi rahat bir nefes aldı.

Ama rahat bir nefes almayı bitiremeden, yakası sıkılmıştı. Bedeni yükselmiş, uyarmaksızın dereye atılmadan önce yosunlara sürtünmüştü.

Xiao Chiye suya inmeden önce, Shen Zechuan’ın bileklerini sinsice kavradı. Sonra Shen Zechuan’a çelme takmak için bacağını kaldırdı. Shen Zechuan da dereye düşerken Xiao Chiye yuvarlandı, Shen Zechuan’ın bileklerini kaldırdı ve onu vücudunun altına sıkıştırdı.

“Şehvet dolu şeyleri zaten yaptık.” Tavizsiz bir Xiao Chiye, Shen Zechuan’ın hareket etmesine izin vermeyi reddetti. “Şimdi bana el kaldırman çok büyük bir haksızlık değil mi?”

Shen Zechuan’ın kenetlenmiş ellerindeki on parmak hafifçe aralanmış ve saçları suya dağılmıştı. Tek yapabildiği çenesini hafifçe kaldırarak nefes almaktı. Dudaklarının kenarlarını hafifçe çekerek, “Başkalarına tecavüz etmek iyi bir seçim değil,” dedi.

“Benim öyle bir niyetim yok.” Xiao Chiye her kelimeyi dişleriyle parçalara ayırmak için deliriyordu.

Shen Zechuan dizini ona bastırıp anlamlı bir bakışla baktı.

Xiao Chiye, ifadesinde bir miktar sabır ile başını öne eğdi ve sular damlayan ıslak saçlarını salladı. Su damlacıkları Shen Zechuan’ın yüzüne sıçramıştı. Shen Zechuan’ın tepki vermesini beklemeden, ensesini acımasızca ve inatla ovmak için elini uzatmıştı ki her zaman aklında olan o çamur parçası tamamen siliniverdi. Ardından Shen Zechuan’ın yakasını sıkıca boynuna sardı.

“Yağmurlu geceler ıslak ve soğuktur.” Xiao Chiye, Shen Zechuan’ı tutuşunu gevşetti ve vücudundan aşağı indi. “Bedenine dikkat et!”

Bununla Shen Zechuan’ın cevap vermesine fırsat tanımadan kafasını suya daldırdı. Başını tekrar kaldırdığında su damlacıkları aşağı akıp damlamış ve az çok sakinleşmişti.

Bir avuç su sıçratan Xiao Chiye, keskin bakışlarla kılıcını kavradı ve “Şafak sökmek üzere. Hadi gidelim,” dedi.

◈ ◈ ◈

Ji Lei tanın ağarmak üzere olduğunu fark etmişti ancak hâlâ adamı bulamamışlardı. Giderek daha fazla sinirlenmeden edemiyordu.

Qiao Tianya, ölü askerin yakasını soydu ama hiçbir iz bulamadı.

“Bu adamlar İkinci Xiao’nun adamları.” Qiao Tianya çömeldi ve düşündü. “Qudu’daki hiçbir hareketi gözümüzden kaçamaz. Ölümden korkmayan bu tür heybetli askerler yetiştirmeye ne zaman başladı?”

“Onu şimdi bulmak en büyük önceliğimiz!” Ji Lei Qudu’nun kuzeybatısına doğru baktı. “Sekiz Büyük Eğitim Bölüğü, Qudu’nun tüm ana şehir kapılarının kontrolünü çoktan almış olmalıydı. Paniğe kapılmamalıyız.”

Ji Lei’in kılıcını hiç bırakmayan eline bakan Qiao Tianya, huzursuzluğunun kesinlikle sadece İkinci Xiao ve Prens Chu’nun henüz bulunamamasından kaynaklanmadığını düşündü. Sanki başka bir sebep varmış gibi görünüyordu.

“İkinci Xiao hayat kurtaran simgedir.”2 Qiao Tianya soğukkanlılığını korudu ve Ji Lei’i izledi. “Yine de bu gece karışıma katılan başka suikastçılar var. Ekselanslarının bir fikri var mı?”

Ç/N: 2 – 令牌 Askeri yetki belgesi

“Xiao Klanı’nın gücendirdiği insan sayısı az değil. Biri bulanık sularda balık avlamak istiyor.” Ji Lei aniden Qiao Tianya’ya baktı. “Kim olduğunu nereden bileyim?”

Qiao Tianya anında ellerini açtı ve konuştu, “Şu anda İkinci Xiao’yu bulamıyoruz. Ekselansları, hazırlıklı gelmiş olmalı, bu yüzden bütün gece elimizden kayıp gitti. Şimdi neredeyse şafak vakti ve bizi sağa sola koşturup durdu. Daha çok biz onun tuzağına düşmüş gibiyiz.”

“Tuzağına düşmek mi?” Ji Lei kaşlarını çattı.

“Korkarım kendini tehlikeye atmasının nedeni oyalamak.” Qiao Tianya ayağa kalktı ve uzaktaki çayırlara baktı. “Benim tahminim, takviyeleri olduğu yönünde.”

“Dört bir yandaki birlikler hareket etmedi. Peki takviyesi nereden geliyor?”

Qiao Tianya cevap vermedi çünkü o da bilmiyordu.

◈ ◈ ◈

Xi Gu’an atına binerek başkente dönmüş ve şehir kapılarından girdiğinde ortalığı sessiz bulmuştu. Kuşkuları uyanarak at sırtında kılıcını çekti ve general yardımcısına “Bu gece Qudu’da bir anormallik var mı?” diye sordu.

General yardımcısı atı çekmek için geldi. Onun gergin ifadesini görünce, “Hayır, her şey her zamanki gibi,” diye yanıtladı.

Xi Gu’an, “Adamları toplayın. Farklı şehir kapılarında sıkı nöbet tutanlar dışında, geri kalan herkes sarayı kuşatmak ve savunmak için beni takip edecek!” dedi.

Bunun üzerine atını saraya doğru mahmuzladı. Karısı ve oğlu hâlâ saraydaydı. Gece bitmediği sürece Dul İmparatoriçe, karısını ve oğlunu görmesine kesinlikle izin vermeyecekti. Bu yüzden kendi hayatını riske atması gerekse bile Dul İmparatoriçe’nin güvenliğini sağlamalıydı.

General yardımcısı adamlarını konuşlandırmaya gitti, ancak devriye ekibine liderlik ederken, İmparatorluk Ordusu’ndan bir grup sarhoş adama rastladı.

Sekiz Büyük Eğitim Bölüğü her zaman İmparatorluk Ordusu’na tepeden bakmıştı. Atından inmeden kırbacı savurdu ve “Siktirip gidin!” diye küfretti.

İmparatorluk Ordusu’nun komutan yardımcısı, yüzünde bıçak yarası olan bir adamdı. Kırbaçlandıktan sonra beklenmedik bir şekilde sırıttı ve atın toynaklarına yuvarlandı. Bağırdı, “İkimiz de garnizon muhafız sisteminin3 bir parçasıyız. Benim rütbem seninkinden biraz daha yüksek. Bana neden vurdun? Bana vurmaya nasıl cüret edersin!”

Ç/N: 3 – 卫所(编制) veya 卫所(兵制), Weisuo veya (Askeri) Garnizon (Muhafızlar) Sistemi, Ming Hanedanlığı döneminde askeri bir kurumdu. Her garnizonun birliklerinin, garnizona ait tarımsal koloniler tarafından beslendiği ve askerler tarafından çalıştırıldığı, maaşlarının ise merkezi hükümetten geldiği bir sistemdi.

General yardımcısı alay etti, “Devletin kasasındaki alçak böcekler.4 Siktirip gidin! Önemli işlerden gelen Sekiz Büyük Eğitim Bölüğü’nü bekletmeyin!”

Ç/N: 4 – 皇粮 yani birlikler için imparatorluk finansmanı

Adam hızla dönüp tek hamlede ayağa kalktı ve general yardımcısına kötü bir şekilde gülümsedi. “Önemli işler mi? İmparatorluk Ordusu, bu gece tadına bakacağın önemli iş!”

Tam böyle demişti ki, sarhoşluğun çeşitli aşamalarında olan İmparatorluk Ordusu, kılıçlarını hep birlikte çekti. General yardımcısı şok içinde atını dizginledi. Arkasındaki sıra sıra adamların boğazları çoktan kesilmişti.

General yardımcısı çıkıştı, “Bu bir isyan mı?! Sekiz Büyük Eğitim…”

Bir kılıcın parıltısı önünde parladı ve anında atının arkasından düştü. Kanı yerlere dökülmüştü.

Adam, general yardımcısının kafasını yana yatırdı ve kılıcını general yardımcısının göğsüne sildi. Sabit bir sesle, “Hayal kurmaya devam et. Siyasi mevki değişti. İmparatorluk Ordumun kafanıza tepeden işeme zamanı geldi!”

Ufukta silik beyaz çizgiler belirmişti. Gün doğumu hızla yaklaşıyordu.

◈ ◈ ◈

Qiao Tianya aceleyle biraz su içti ve deri matarasını5 arkasındaki adama doğru fırlattı. Ağzını sildi ve “Aramaya devam et,” dedi.

Ç/N: 5 – 水囊 deri matara, tipik olarak hayvan derisinden yapılan portatif matara.

Ç/N: 5 - 水囊 deri matara, tipik olarak hayvan derisinden yapılan portatif matara

Ama birkaç adım attıktan sonra aklına bir şey gelmişti. Aniden başını çevirdi ve arkasındaki astları dikkatlice tarttı.

Prens Chu nerede saklanıyordu?

Buradan kaçmasının hiçbir yolu yoktu, öyleyse neden onu bulamamışlardı? Çünkü bütün gece “Prens Chu’nun” peşindeydiler ama Prens Chu’nun zaten bir İmparatorluk Koruması’na dönüşmesi mümkündü!

Qiao Tianya anında emrini verdi. “Bel tabletlerini inceleyin! Bu geceki görev kaydındaki herkesin yüz yüze doğrulanması gerekiyor. Şimdi kontrol edin!”

İmparatorluk Korumaları bel tabletlerini çıkardılar ve yüzlerini doğrulamak için onları istisnasız olarak Yargıç’a sundular. Yargıç6 her tableti kontrol etti ve ait olduğu her adama bir bakış attı. Kontrolünü, fotografik hafızasıyla sıranın en sonuna kadar sürdürdü.

Ç/N: 6 – 镇抚 Yolsuzluğa bulaşmış yetkilileri bastırmak için işkence kullanma konusunda uzmanlaşmış İmparatorluk Hapishanesi Yargıcı. Ming Hanedanlığı döneminde, İmparatorluk Korumalarına bağlı bir Güney ve Kuzey Hapishanesi (镇抚司) vardı. Güney Hapishanesi askeri yasaları yorumlamaktan ve askeri zanaatkarları yönetmekten sorumluyken, Kuzey Hapishanesi İmparator tarafından verilen davalardan sorumluydu.

“Bel tableti.” Yargıç gözlerini kaldırdı ve karşı tarafa kartal gibi baktı. “Bel tabletinizi teslim edin.”

Karşı taraf bel tabletini tepsiye itti ve ona sıkıca yaslanan İmparatorluk Koruması aniden titremeye başladı. Başını kaldırmaya cesaret edemeden aşağı eğdi.

Yargıç fark etmemiş gibiydi. Fırçasını kullanarak kitaba bir tik çizdi ve “Hangi büro?” dedi.

Chen Yang, “Tören Kılıçları Dairesi”7 diye yanıtladı.

Ç/N: 7 – 剑司 Tören (veya motif) Kılıçları, Qing Hanedanlığı döneminde, tören flamaları/bayrakları, tören silahları ve diğer şeylerden sorumlu olan son İmparatorluk Alayı Muhafızları’na bağlı bir alt kuruluştu.

“Seni bir görev sırasında görmedim,” dedi Yargıç, “İlk seferin mi?”

Li Jianheng o kadar çok titremişti ki Chen Yang bundan kaçamayacaklarını biliyordu. Tepkisiz kaldı ve konuştu, “İlk görüşmede yabancı, ikinci görüşmede arkadaş. Beni birkaç kez daha gördükten sonra yeterince tanıdık bulacaksın.”

Yargıç fırçayla Li Jianheng’ı işaret etti ve “Bel tableti,” dedi.

Li Jianheng, birkaç denemeden sonra bile onu çekip çıkarmayı başaramamıştı. Yargıç gülümsedi ve onun için tableti çıkarmak ister gibi elini uzattı.

Yargıç elini uzattığı anda Chen Yang’ın vücudu gerildi. Li Jianheng’ın şimdiden cesaretini kaybetmesini kim beklerdi ki? Yargıç hareket ederken, Li Jianheng başını tutarak geri çekildi ve istemsizce bağırdı, “Bana zarar verme!”

Ah, hasiktir!

Tam bu kritik anda, aniden tiz bir ıslık duydular. Hemen ardından, beyaz göğüslü ve siyah sırtlı bir at beklenmedik bir şekilde ormandan dörtnala çıktı. Tan ağarırken, akdoğan sonunda havada dönerek onlara doğru yol aldı.

Hua Siqian, hareketliliği duydu ve bir askeri kuvvet birliğinin çayırda dörtnala onlara doğru hücum ettiğini gördü. Sert bir sesle, “Sekiz Büyük Eğitim Bölüğü mü?” diye sordu.

Ama bu adamların zırhlarında hiçbir nişan yoktu. Flama bile taşımıyorlardı.

Zamanın geldiğini bilen Chen Yang, hemen Prens Chu’yu destekledi ve yüksek sesle şöyle dedi: “İmparatorluk Ordusunun koruması altında, Majesteleri Veliaht Prens’in önünde kılıç taşıyan herkes öldürülecek. Şimdi geri çekilin!”

Hua Siqian inanamayarak iki adım attı. Arkasına baktı ve bağırdı, “Prens Chu hainler tarafından rehin tutuluyor. Hepiniz ne bekliyorsunuz?!”

Li Jianheng’ın geri çekilmesinin bir yolu yoktu. Yargıç’ın üzerine atıldığını görünce bağırmaktan kendini alamadı. Aniden ormandan fırlatılan uzun bir kılıç, Li Jianheng’ın hemen önünde yere saplanmıştı.

Xiao Chiye aşağı atladı, bel tabletini çıkardı ve tepsiye fırlattı. Derin bir sesle, “Ana kuvvetler şahlanırken, kim hareket etmeye cesaret edebilir?” dedi.

Ji Lei atıyla yeni gelmişti. Bunu görünce o da kükredi, “Ne saçmalık! Sadece önemsiz bir İmparatorluk Ordusu—”

Akdoğan Xiao Chiye’nin omzuna indi. Xiao Chiye, sanki onu ödüllendiriyormuş gibi akdoğanı okşadı. “Yaşlı Ji’nin götü yiyorsa, denesin,” dedi.

Ji Lei tekrar çayıra baktı. İmparatorluk Ordusunun öncüleri çoktan gelmişti. Yine de arkadaki uzun askeri kuvvetlerin sonu yok gibi görünüyordu. Qidong Cangjun Komutanlığı flaması aniden açıldı ve dörtnala koşan atların başındakinin tam olarak Qi Zhuyin olduğunu gördü.

Hua Siqian birkaç adım geri çekildi. Pan Rugui’ye tutunarak ve boğuk bir sesle, “Qidong’a gönderilen mektup ele geçirilmiş. Nasıl bu kadar sessiz olabildiler…” dedi.

“Qudu’daki tüm mektuplar İmparatorluk Korumaları’nın ellerinden geçmek zorundaysa,” Xiao Chiye kılıcını uzak tuttu. “Bu ne kadar zahmetli olurdu?”

Durumun kurtuluşu olmadığını gören Hua Siqian yere oturdu ve mırıldandı, “Dul İmparatoriçe hâlâ buralarda…”

“Dul İmparatoriçe yıllar içinde gelişmiştir. Sağlığına dikkat etmek için Qudu’nun devriyesi ve savunması ile ilgili tüm işleri İmparatorluk Ordusu’na teslim etti.” Xiao Chiye bütün gece koşmuştu ve şimdi Li Jianheng’ı kaldırıp konuştu, “Majesteleri bütün gece hareket halindeydi. Senin için zor oldu!”

Qi Zhuyin’in atı çoktan gelmişti. Atından inmek için döndü ve saygılarını sunmak için Li Jianheng’a diz çöktü. Yüksek sesle, “Majesteleri, merak etmeyin. Qidong’un komutasındaki 200.000 askeri kuvvet tam teyakkuzda. Bu kul, Qi Zhuyin, Majestelerinin güvenliğini sağlamak için her şeyi yapacak!”

Li Jianheng sanki bir rüyadaymış gibi, Qi Zhuyin’e boş boş baktı, sonra sağına ve soluna baktı. Qiao Tianya en anlayışlı ve zeki olandı. Sonucun önceden tahmin edilen bir sonuç olduğunu görünce hemen diz çöktü. Bunu yapar yapmaz, İmparatorluk Korumaları kılıçlarını bir kenara attı ve birbiri ardına diz çöktü.

“… Ben…”

Li Jianheng sanki hayat kurtaran bir kamışa tutunuyormuş gibi boş avuçlarını sıktı. Adeta sevinçten ağlıyordu. Hâlâ mırıldanırken gözlerinden yaşlar süzülüyordu.

“Artık Veliaht Prens olduğum için…8 Gelecekte herkesin büyük nezaketini kesinlikle ağır bir şekilde ödüllendireceğim!”

Ç/N: 8 – Kelimenin tam anlamıyla “Ben Doğu Sarayıyım” diyor, 东宫 veya Doğu Sarayı, Veliaht Prens’in geleneksel olarak ikamet ettiği yerdir. Ayrıca, Veliaht Prens’in kendisine atıfta bulunmak için ilaveten kullanılır.

₪₪₪₪₪₪₪₪₪₪₪₪₪₪₪₪₪₪₪₪₪

Lianyin’in Notu:

Yazar, romanı çoğunlukla Ming Hanedanlığı’nın hükümet sistemine ve Qing Hanedanlığı’ndan gelen unsurların bir kombinasyonuna dayandırırken, lütfen bunun bir kurgu eseri olduğunu ve tarihin kendisinin %100 kesin ve gerçek bir temsili olmadığını unutmayın. Ayrıca, kaynaklarımda buna karşılık gelen İngilizce terimi bulamadıysam, bazı ofislerin adlarını tam anlamıyla çevirdim. (Muhtemelen bunu anlayabilirsiniz, çünkü LiAnYiN, bAzI şEyLeRi AdLaNdIrMaKtA bErBaTtIr).

₪₪₪₪₪₪₪₪₪₪₪₪₪₪₪₪₪₪₪₪₪

Çeviri | Edit: Pebbles

₪₪₪₪₪₪₪₪₪₪₪₪₪₪₪₪₪₪₪₪₪₪

Medyadaki şarkı yine bir lanzhou klasiği :) Kill 'em With Kindness :)

Çizerin Twitter hesabı @ DXGS_DLL