Peerless 2. Cui Buqu

Share
  • 30 Nisan 2022


O gece boyunca, öyle berbat bir havada olan her şeyi araştırmanın aşırı zor olması konusuna gelince, hiçbir şüphe olmaksızın devam etti.

Talihsiz olayın yeri Altı El Zanaatları Şehrinden çok uzak değildi, bu yüzden Khotan Büyükelçisinin öldürülmesiyle ilgili haberler, buraya gelirken, şehrin her yerine yayılmıştı. Bölge yargıcı aklını kaçırmış, ilmeğe bağlanacağından korkuyordu.

Tesadüfen bu zamanda, başkentten, İmparator’un emriyle Khotan Büyükelçisi’ni almak için birkaç kişi geldi. Onu almadan önce bir cinayet davası ile karşılaşacaklarını kim bilebilirdi ki?

Altı El Zanaatları Şehri’nin İlçe Sulh Bölgesi, korkuyla titriyordu, aşağılık bir tavır takındı ve sorumluluğu sıcak bir tatlı patates gibi atmaktan başka bir şey istemedi. Yine de, onu şaşırtan şey, başkentten gelen bu önemli konuğun hiç kolay anlaşamamasıydı! Bu konuda hiçbir şey söylemedi, ancak davayı kabul etti ve insanları soruşturmaya getirdi.

İlçe Yetkilisi Liu Lin başını kaldırdı, rüzgarın yavaş yavaş azaldığını ve karların durduğunu izledi. Bir nefes verdi.

Altı El Zanaatları Şehri’nin İlçe Memuru olarak, İmparatorluk Mahkemesi Khotan büyükelçisinin şehirlerinin dışındaki ölümünü soruşturmak isterse sorumluluk almaktan kaçınması zor olurdu. Üzerinde düşündükçe, hangi haydutun başka bir ülkenin büyükelçisini öldürecek kadar cesur olduğu hakkında hiçbir fikri yoktu. Ama tabiri caizse Altı El Zanaatları Şehri’nde hiç cesur haydutlar duymamıştı. Sadece kavga arayanlar, böyle büyük bir sahne yaratmaya cesaret edemezdi …..

Göz atmak için cesedi çevirirken anlamsız şeyler düşünüyordu.

Gardiyanların hepsi karı temizlemekle meşguldü, karın altına gömülmüş yedi ila sekiz ceseti ortaya çıkarmışlardı. Çoğu önceki cesede benziyordu, boğazları delinmişti, ölümlerine sebep olan da bu yaraydı.

Sadece at arabasında lüks giyinen adamın göğsünde bir delik vardı.

Liu Lin istemsizce kara gömülmüş bıçağı çekmek için eğildi ve aninden bağırdı: “Göktürklere ait olan uzun bıçak!”

“Burada da uzun bıçak var!” Diğer memur bağırdı.

Bıçağı kaldırırken üzerinde hala kan lekeleri vardı. Bu silah birçok insanı öldürmüştü.

Bunu yapanlar Göktürkler olabilir mi? Liu Lin afalladı.

Bunun hakkında düşündükçe, teori daha olası bir hal alıyordu.

Herkes biliyordu ki, Göktürk’ler ve Büyük Sui savaşa girerse, dışarda kalanlar rahat bir uyku uyumaya cesaret edemezdi. Göktürkler uzun süre önce kaçan ve Sui Hanedanlığı’nın bayrağı altına saklanan Khaton’dan memnun değildiler. Belki de Sui Hanedanı ile Khaton arasında anlaşmazlık çıkarmak ve onları düşman ülkelere dönüştürebilmek için bu fırsatı kullanarak elçiyi öldürmüşlerdi.

Birçok kişi Liu Lin ile aynı sonuca varmıştı.

Şu anda dava sonuçlanmaya yakındı, tamamlanıp büyükelçinin cinayetinin sebebini ve nedenini belirlemeye hazırdı, fakat Liu Lin ardından gelecek baş ağrısına kendini hazırlayamadı: Göktürkler Altı El Zanaatıları Şehri yakınlarında ortaya çıktıysa şimdiden şehre girmiş olabilirlerdi. LinLang Loncası kısa süre önce, yıllık müzayedeyi Altı El Zanaatları Şehrinde yapmak istemişti. -Tüm klanlardan ve mezheplerden zengin, boksörler- bu topraklarda toplanacaktı. Ama şu anda bir cinayet davasıyla uğraşmak zorundaydılar.

Onu bekleyen kaderi öngörebiliyordu. Eğer görevlerini iyi yerine getirmeseydi ve şehre sızan Göktürklerin sorumluluğunun başını kısmasına izin verseydi, lanetlenirdi.

Yakında işini kaybetme düşüncesi ile dalga geçerken, Liu Lin gözlerinin önünde bir kara bulut görebiliyordu. Ellerinin ve bacaklarının güçsüzleştiğini hissetti.

Önemli konuğun astları arasında Pei soyadında genç bir adam vardı. Elinde küçük bir sandık ile arabadan indi.

Sandık son zamanlarda başkentte popüler olan bir modeldi. Küçük ve üç katmanlıydı. Üçüncü katmanın arkasında sekiz sütun vardı. Kozmetik eşyalarını ve küçük hazineleri koymak için uygundu.

Arabaya yerleştirmek için gerçekten uygundu ve kadınlar tarafından sevilmişti. Bazı zengin kadınlar bile onlara mücevherlerini ve bazı pahalı hazinelerinini yerleştirirdi.

Pei Jingzhe sandığı elinde tuttu. Başkentte gördükleri kadar gösterişli olmasada, yine de iyi bir ahşaptan yapılmış ve mükemmellikle hazırlanmıştı. Yakından bakınca, Khotan geleneksel kıyafeti ile dans eden bir kadın figürünün oymasını görebiliyorlardı.

Üç çekmeceyi açtılar.

İlk çekmecede kuru şeftali ve kayısı yerleştirilmişti. Ikincide, bazı mücevherler ve saç için süs eşyaları vardı. Üçüncü çekmeceyi açtıklarında kadınlar tarafından kullanılan bir kaplama buldular. Altın bir folyo kullanarak kesilmiş balıklar, böcekler, yıldızlar ve ay desenleri vardı.

Görünüşe göre grupta kadınlar da vardı.  Liu Lin düşündü.

Bu şaşırtıcı değildi. Söylentilere göre, Khotan büyükelçisi Kralın akrabasıydı. Krallıktan çıkarken yanlarında birkaç cariye getirmeleri gayet normaldi. Ancak, Daxing Şehri’nin ihtişamına bile tanık olmadan önce hayatlarını kaybetmeleri üzücüydü.

“Kadın cesetlerini arayın.” aynı zamanda, adam konuştu.

Emri verdiğinde, herkes hemen onu dinleyip atlarını çözerek aramaya koyuldu.

Daha önce adama ait olan pahalı palto, şu anda, karda ortaya atılmıştı.

Liu Lin dikkatini toplayıp araştırmaya katılmadan önce göğsündeki yaraya baktı ve kendi kendine mırıldandı.

Grup içinde, atlı korumalar dışında dört araba daha vardı. Khotan büyükelçisi bir tanesini paylaşmıştı. Biri erzak taşımak içindi. Bir diğeri de Sui İmparatoruna gönderilen haraçlar ile doluydu. Sonuncusu, en küçük olanı, büyükelçinin kadın hizmetkarları için olmalıydı. Kısa süre sonra arabanın yakınında kara gömülü iki kadın cesedi buldular. Boğazlarında ölümlerine sebep olan aynı büyük, derin yarayı gördüler. İki hizmetçi oldukça güzeldi. Liu Lin ikisininde büyükelçinin yatağını ısıtmış hizmetçiler olabileceğini düşündü.

Fakat adam diz çöktüğünde, sanki onu öpecek gibi, burnu nerdeyse hizmetçinin burnuna dokunuyordu. Yeşil ve siyah lekeleri olan bir merhumun yüzünün yanında böyle yakışıklı özellikleri seyreden Liu Lin, titremekten başka bir şey yapmadı.

Ama adam umursuyor gibi gözükmüyordu ve aynı pozisyonda kaldı. Cesedi yakından inceledi, aşağı kadar kokladı ve hatta cesedin yakasını açmak için parmaklarını uzattı. Tamamen sapık bir adam gibi görünüyordu! Daha önce çok sakin görünen genç adam da önündeki manzaraya dayanamadı ve bağırdı. “Lordum!”

“Neye bağırıyorsun?” adam cevapladı ve diğer cesedin yanına yürüdü ve tekrar diz çöktü, tanımlamadan önce uzun süre kokladı, “Başka bir kadın daha var. Onu arayın.”

Fazladan biri daha mı vardı? Liu Lin sersemledi.

Adam sabırsızlıkla, açıkladı, “Arabanın içerisinde, bu iki kadından alamadığım bir koku aldım. Aynı değiller. Bu yüzden, başka bir kadın daha olmalı. Bulun onu!”

Herkes hızlıca aramaya koyuldu ama sonunda sadece 21 ceseti ortaya çıkarabilmişlerdi; iki kadın ceseti dışında hepsi erkekti.

Adam Liu Lin ile konuştu, “Olay yerine katılması için bir ekibi burada bırakın. Diğer cesetleri geri getirin.”

Yani çoktan bitmiş miydi?

Khotan Kralı burada öldürülen büyükelçinin cinayetini araştırmak isteyecektir. Eğer cesetler taşınırsa ve güneş tekrar doğarsa tüm kanıtlar yok olur. O zaman davayı nasıl soruştaracaklar?

Liu Lin kafası karışmış görünüyordu. Sormak istedi fakat cesaret edemedi, bu yüzden sadece Pei Jingzhe’ye baktı ve birkaç bakışla ona birkaç ipucu verdi.

Pei Jingzhe iç çekti. Yere atılan pahalı paltoyu aldı ve iyi bir azarlama için kendini cesaretlendirdi. “Lordum, ayrılıyor muyuz? Arabalar ve atlarla uğraşmayacak mıyız?”

Adam ona geri sordu, “Söyle bana, burada kalarak, daha ne yapabiliriz?

Liu Lin yolunu keserken kekemelik yapıyordu, “Arabaları ve silahları sağlam bir kanıt olarak geri getirmemiz gerekmez mi? Daha sonra, insanlar sorarsa, en azından onlara göstereceğimiz bir şey olur.”

Adam cevapladı, “Arabalara gerek yok ama silahlar cesetler ile bir araya getirilebilir.”

Atına atlayıp arkasını döndüğünde kendisini daha fazla açıklamadı. Giderken beyaz cübbesi rüzgar ile dalgalandı. Geride kalan erkekler ne yapacaklarından emin olamayarak birbirlerine baktılar.

Küçük bölgede kalan memurlar, başkenttekiler kadar yetenekli ve eğitimli değillerdi. Onları Jiejian Bürosu’ndaki adamlarla karşılaştırmak için daha az şey söylenebilir. Pei Jingzhe sadece geride kalıp Liu Lin’e suç mahalini nasıl temizleyeceği hakkında talimatlar verebilirdi. Qiushan Malikanesi’ne dönmeden önce bir grup adam bedenleri ve silahları şehre geri gönderecekti.

Qiushan Malikanesi Altı El Zanaatları Şehri’nin güneydoğusunda yer alıyordu ve etrafı dağlar ve su kaynakları ile çevriliydi, huzursuzluk arasında sessizlik hissi veriyordu. Bölge Hakimi Zhao’nun karısı yerel halk arasında çok varlıklı bir ailedendi; böylece bu malikane karısının düğün hediyesiydi. Her bahar tatilinde, birkaç gün orada yaşamak için ailesini getirirdi. Bu kez, başkentten büyükelçi gelmeden önce malikaneyi temizlemeleri için hizmetçileri görevlendirmişti. Önemli bir misafir geldiğinde onu direk buraya götürebilirdi. Misafir rahat olursa, o da daha az sorun ile karşı karşıya kalırdı.

Pei Jingzhe, özellikle kar tamamen erimediğinde ve dallar, yeni yapraklar filizlenmeye başladığında, Qiushan Malikanesi’nde olmaktan oldukça keyif alıyordu. Başkentte bulamadığı bir zarafeti vardı, bu yüzden her ziyaretinde ruh hali otomatik olarak daha iyiye dönüyordu.

Jiejian Bürosu’nun İkinci Komutanı’nın ruh halinin önümüzdeki birkaç gün için kötü olacağını bilse bile.

Bakır çan, Qiushan Malikanesi’ne geri dönen adamın gelmesiyle ahenkle çaldı. Ağır ve tembel görünüyordu, ancak parmaklarını bambu tüpüne yerleştirmeden önce bir mektup hazırlarken usta ve yetenekliydi.

Pei Jingzhe adımlarının hafiflemesine engel olamadı, ancak diğer adamın kirpikleri zaten varlığını fark etmiş gibi titredi.

“Büyükelçinin yanında getirdiği kadını araştırmak için birkaç adam gönder.” Feng Xiao, Pei Jingzhe’ye mektubu içeren bambu tüpü verirken söyledi.

Qiemo ilçesi Altı El Zanaatları Şehri ile Khotan Krallığı arasında yer alan bir yerdi. Yüzeyde Sui Hanedanlığı’na aitti. Ancak Göktürkler ve Güney Hanedanı Qiemo ilçesi ile savaş halindeydi. Bu yüzden buraya pek önem vermemişlerdi.

Merkezi Ovalardan Batı Bölgelerine, Qiemo İlçesi kaçınılmaz olarak geçmeleri gereken bir yerdi. Uzun bir süre sonra burası malzeme stoklamak için bir yer haline gelmişti. Tüm topraklardan insanlar dinlenmek için orada toplanacaktı. Jiejian Bürosu uzun zaman önce oraya bir kale yerleştirmişti, böylece bilgileri içeren mektupları rahatça gönderebilirdiler.

Bambu tüpünü alan Pei Jingzhe, “Şu anda bu davada bir ipucunuz var mı?”

Bir belge alarak Feng Xiao onu, ona doğru fırlattı.

Pei Jingzhe onu yakalayarak beceriksizce açtı. Büyükelçinin adı Khotan Kralı’nın yeğeni Yuchi Jinwu idi. Mektupta Khotan Kralı, Sui Hanedanı’na olan samimiyetini ve hayranlığını dile getirerek, bir ittifak kurabileceklerini ve Göktürkler’i yenmelerine yardım edebileceklerini umarak ifade etmişti.

Gerçek nihayet ortaya çıktığında: Khotan Kralı, Sui Hanedanlığı’nın Göktürklerle başa çıkmalarına yardım etmesini istemişti, ancak Sui Hanedanlığı’nın onlara kendi kurallarını dayatmasından korkuyorlardı. Yani bir tarafta, Khotan Kralı Sui Hanedanlığı ile bir ilişki kurmaya çalıştı, ancak diğer taraftan, Sui Hanedanlığı’na da dikkat ettiler.

Kraliyet fermanı sadece Sui Hanedanı İmparatoru içindi. Ama büyükelçi şimdi ölü olduğundan, davayı çözmek için, kanıtların bir parçası haline gelmişti; bu nedenle, onlara bakması emredildi.

Yuchi Jinwu ve grubunun öldürülmesi ne zenginlik ne de eşyalar içindi. Yine de imparatorluk fermanı arabada bırakılmıştı. Her şey yerli yerindeydi.

Pei Jingzhe kraliyet parşömenini okumayı bitirdikten sonra kapattı ve Feng Xiao ile konuştu: “Lordum, Sui topraklarında bir Khotanlı öldürüldü. Bu, Khotan ve Sui Hanedanı arasında bir söylem yaratarak Sui Hanedanı’nın gururuna utanç getirecektir. Göktürklerin yapacağı bir şey gibi görünüyor.”

Feng Xiao bir kaşını kaldırdı, “Topraklarımıza geldiler ve birini öldürdüler. Neden uzun bir bıçak kullanmak zorunda kaldılar? Merkez Ovalarda yeni bir kılıç kullansaydı, üzerinde çalışacak bir ipucumuz olmazdı.”

Pei Jingzhe çenesine dokundu, “Göktürkler her zaman dürtüsel ve şiddetliydi. Geniş gün ışığı altında öldürülmüş olsaydı, bu olağandışı olmazdı. Bunun dışında Göktürkler ve Merkez Ovaları kılıçları geçiyor. Yani silahlarımızı almış olsalardı, bilebilir miydik?”

Feng Xiao: “Bu arabada başka bir şeyin eksik olduğunu fark etmedin mi?”

Pei Jingzhe uzun ve ağır bir şekilde düşündü. En önemli kanıt olan kraliyet parşömeni hala oradaydı. Başka ne eksik olabilirdi? Khotan büyükelçisinin getirdiği haraçlar da oradaydı….

Aniden, bilerek bir ışık gözleri arasında parladı, “Haraç listesi! Haraçlarla ilgili herhangi bir liste bulamadık.”

Feng Xiao, Pei Jingzhe’nin tamamen umudun ötesinde olmadığını hissetmiş gibi bir ‘Mn’ çıkardı.

Pei Jingzhe uzun zaman önce İkinci Komutan’ın tuhaf tavırlarına alışmıştı, bu yüzden Feng Xiao’dan onay almak onu şaşırttı. Ayrıca, “Katil haraç listesini aldı, haraçlardan birini alıp bizim bilmemizi istemiyor olabilir mi? Ama sadece Khotan Kralı’na sormamız gerekiyor ve sonra her şey açık olacaktır.”

Feng Xiao, “Seyahat için gereken zaman ve seyahat için yapılacak birçok şey için yeterli olacaktır. Bana daha önce bulduğunuz sandığı getirin.”

Pei Jingzhe itaat etti ve her çekmeceyi çekerek bölmeyi dışarı çıkardı.

Feng Xiao, “Bir şeyler eksik.”

Pei Jingzhe şok olmuş görünüyordu. Birkaç kez aramasına rağmen eksik bir şey fark etmemişti.

Ama bu düşünceyi yüksek sesle söylemeye cesaret ederse, kesinlikle azarlanırdı. Pei Jingzhe sadece dürüstçe cevap verdi, “Yavaşlığım için özür dilerim. Lordum, lütfen beni aydınlatın. “

Feng Xiao, “Kozmetik.”

İkinci Komutan’ın yanında kalabilen insanlar asla çok aptal olamazlardı. Pei Jingzhe hemen noktalarını birbirine bağladı.

“Dolapta kaplamalar var, bu yüzden ruj ve parfüm de olmalı. Ancak arabadaki parfüm ve koku, bu iki hizmetçi üzerinde bulunan aynı kokuya sahip değil. Bu yüzden başka bir kadın olmalı; aslında, muhtemelen Yuchi Jinwu’nun sevgili bir cariyesidir. Kaçırıldı mı? Hayır, bu doğru değil. Kabine ne dağınık ne de gelişigüzel. Her şey düzgün yerleştirilmiş. O alındığında, kesinlikle güçsüz değildi…”

Analizinin sonunda ulaştığında, “Katil kayıp kadın mı ?!” diye bağırdı.

Feng Xiao kollarını çevirdi, “Olmayabilir, ama kesinlikle dava ile ilgili. Katil uzun bıçak kullandı, ancak Göktürk’ler olmayabilir. Konuyu inceleyin ve üç gün içinde bana bildirin.”

Pei Jingzhe şok ile başını salladı, “Evet efendim.”

… ..

Üç gün uzun bir süre değildi, ama kısa bir süre de değildi. Günler tembel bir şekilde geçti ve aralarında oturmak zordu.

Pei Jingzhe, Feng Xiao’nun davranışlarını biliyordu. Üç gün tam olarak üç gün demekti. Bir saati bile geciktiremezdi. Feng Xiao’nun emriyle, haberci güvercinleri gönderdi ve aynı zamanda atlarla adamları yolladı. Qiemo’da gönderdiği güvercinler bir rüzgar fırtınası ile karşılaştı ve asla geri dönmediler. Neyse ki, yedek plan hazırlamıştı. Üçüncü gün, gönderdiği adamlar mektuplarla geri döndü.

Feng Xiao yarı kapalı gözlerle konuştu, “Konuş, konuş.”

Pei Jingzhe samimiyetle, “Yuchi Jinwu birkaç yıl önce Merkez Ovalara geldi; Qin soyadı ile Altı El Zanaatları Şehri’nde bir kadınla tanıştı. Birçok uğraştan sonra onu cariye olarak aldı ve Khotan’a geri getirdi. Yuchi Jinwu, Qin’e oldukça değer veriyordu. Ne zaman haraç vermek için Merkez Ovaya gelse, onu beraberinde getirirdi. Seyahat eden grup yok edildikten sonra, kaybolan bu kızın Qin olması çok muhtemel.”

Feng Xiao nihayet gözlerini genişletti, “Ha! Bu kadar uzun konuştuktan sonra, tek yararlı bilgi bu!”

Pei Jingzhe haksızlığa uğradığını hissederek cevapladı, “Sonra, son kısma geçmeden önce ilk kısmı söylemeyi bitirmem gerekiyor! Yeşim Buda Tapınağı büyük bir memnuniyetle karşılandı ve genellikle her zaman kalabalık oldu, ancak Zixia Daoist Tapınağı biraz garipti. Bu tapınak uzun süredir terk edilmişti. Orada nadiren herhangi bir ruh görebilirsiniz. Eğer bu Qin hanım dua etmek isteseydi, neden daha gürültülü bir tapınak aramıyordu?”

Feng Xiao sessizsizliğini sürdürdü, bu yüzden devam etti, “İki ay önce Zixia Daoist Tapınağı’nın yeni bir Tapınak Efendisi alması oldukça garip. Hemen sonra tekrar kalabalıklaşmış. Herkes, Zixia Tapınağı’nın iyileştirici sanatlarının mükemmel olduğunu ve yeni Tapınak Efendisi’nin cömert ve nazik olduğunu söylüyor. Bir yardım çağrısı olduğu sürece cevap verirmiş.”

Feng Xiao, “Bu yeni Tapınak Efendisinin adı ve geçmişi ne?”

Pei Jingzhe, “Soyadı Cui, tam adı Cui Buqu. Gerçek geçmişi bilinmemekle birlikte, onun seyahat eden bir Taoist olduğunu duydum. “

Cui Buqu(1).

Nereye gitmeyi reddetmek için? Ve neden?

Göklerin altındaki dünya çok geniş, gitmesi yasak bir yer var mı?

Feng Xiao, adına dilini şaklattı, dudaklarının köşesi bir sırıtma içinde yukarı doğru kıvrıldı.

Gerçekten, bu çok ilginç.

₪₪₪₪₪₪₪₪₪₪₪₪₪₪₪₪₪₪₪₪₪₪₪

[1] Cui Buqu: Cui bir soyadı. Buqu (不去) kelimenin tam anlamıyla ‘gitmeyi reddetme’ veya ‘gitmeme’ anlamına gelir. Birisine bu şekilde isim vermek çok sıradışı / garip bir yoldur.

₪₪₪₪₪₪₪₪₪₪₪₪₪₪₪₪₪₪₪₪₪₪₪

Önceki Bölüm ♡♡♡♡♡ Sonraki Bölüm