Tuvalete birlikte girelim

Gu Kaifeng baş ucundaki okuma lambasını en son ayara getirirken “Korkuyorsan bir süre burada otur.” dedi.

Konuştuktan sonra korkunç bir ismi olan 《 Yaşayan Cesetlerin Ölümü 》kitabını gelişigüzel bir şekilde yatağın altına koydu ve telefonunu çıkardı. Başını telefona yasladı ve karıştırmaya devam etti. Uyuyacak gibi görünmüyordu.

Lin Feiran dudaklarını büzdü ve birkaç kez bacak bacak üstüne attı. Bir süre sonra telaşla kapıya yürüdü. Kapıyı açarak koridora bakmak için dikkatlice kafasını uzattı.

Koridor uzun ve sessizdi. İki kırık lamba koridoru aydınlatmak için oldukça yetersizdi. Görüşü bakımından bir sorun olmasa da görsel olarak oldukça korkutucuydu. Tuvaletin koridorun en sonunda olduğunu da belirtmeliydi.

Lin Feiran, saat altıdan saat on biri biraz geçinceye kadar uyumuştu ve yatmadan önce bolca su ve congee içmişti. Bunca zaman tuvalete gidememişti çünkü devamlı olarak hayaletler tarafından korkutuluyordu. Bu yüzden o anda ani bir işeme ihtiyacı hissetti.

Ne yapmalıyım, Gu Kaifeng’a benimle tuvalete gelmesini sormamın imkanı yok… Yüzümü bu kadar kaybetmektense hayaletlerin beni korkutarak öldürmesi daha iyi olur! Lin Feiran dişlerini gıcırdatıp ayaklarını vurarak düşündü. Dişlerini sıktı, derin bir nefes aldı ve koridora doğru büyük bir adım attı!

Ancak dışarıda üç adım attıktan sonra az önce gördüğü korkutucu sahneleri hatırladı, sahneler kafasında hareketli bir lamba* gibi hızla tekrar ediyordu. Yerde yuvarlanan kanlı göz küresi, hayaletin çatlamış ve solmuş yüzü, sallanan hayalet kafaları… Lin Feiran midesinin bulandığını hissetti, o kadar korkmuştu ki neredeyse altına işiyecekti. Üç adım attı, sonra iki adım daha sonra panikledi ve hızla yurt odasına koştu.

Dönen atlıkarınca benzeri lamba

Ne yapayım, aaaaaah! Lin Feiran umutsuzluk içinde sessizce bağırdı. Eğer tuvalette işerken aniden bir hayalet görürse ne yapacaktı ah?

Lin Feiran hayalet kalabalığının ortasında işeyecek kadar cesareti olmadığını düşündü.

İşte bu yüzden işerken yaşayacağı trajik sahneyi hayal etmekten kendini alamıyordu, sonunda kıçını tüm dünyaya açmış çılgınlar gibi bağırarak korku içerisinde yurt odasına geri döndü.

Belki de ayak bileklerine dolanan pantolona takılıp düşerdi… Eğer böyle olsaydı, artık bir insan olarak yaşayamazdı – bir binadan atlayıp kendini öldürmeliydi, Lin Feiran kederli bir şekilde düşündü.

“Senin neyin var?” Gu Kaifeng bacakları birbirine kenetlenmiş doğal olmayan bir şekilde kapının orada duran Lin Feiran’e baktı.

Kırmızı bir yüz ve hızla atan kalbiyle Lin Feiran, “Tuvalete gitmek ister misin?” diye sordu.

Gu Kaifeng açık ve dürüst bir şekilde soruyu “Hayır.” diye yanıtladı.

Lin Feiran dişlerini gıcırdattı ve kısık bir sesle sordu, “O zaman benimle gelmek ister misin…”

Bunu söyledikten sonra Lin Feiran o kadar utanmıştı ki kendini oracıkta asmak istedi.

“Pekala.” Gu Kaifeng, Lin Feiran’in utançtan kızarmış yüzünden son derece keyif alıyordu. Terliklerini giydi, kapıyı iterek açtı ve “Gidelim.” dedi.

İki yetişkin erkek öğrenci yan yana tuvalete gitti.

Sessiz koridorda, Gu Kaifeng normal bir şekilde sordu, “Seni böylesine korkutacak kadar rüyanda ne gördün?”

“Rüyamda,” Lin Feiran başladı, “Yurt odamız tamamen hayaletlerle doluydu.”

Belki de bir rüya olarak anlatıldığı için sözcükler akıcı bir şekilde ağzından çıkmıştı. Lin Feiran fırsattan istifade çabucak ayrıntıya girdi. “On dört ile on beş hayalet vardı. Yurt odasında müzik yapıyorlardı ve ayrıca MC Duan Tou adında bir DJ vardı, bağırıyordu ve ondan sonra diğer hayaletler disko dansı yaptı ve hatta göz küresi dışarı fırlayan bir hayalet bile vardı!”

Gu Kaifeng sabırla dinledi ve neşeyle söyledi, “O küçücük kafanla her gün neler düşünüyorsun?”

Lin Feiran dişlerini gıcırdattı “Bu…”

‘Gerçek’ kelimesi yine boğazına takılmıştı. Lin Feiran’in söylediklerini değiştirip “Ama bu çok gerçekçiydi!” demekten başka çaresi yoktu.

Lin Feiran kural kısıtlamalarının doğruyu söyleyip söylememesine bağlı olduğunu öğrenmişti. İlk önce bunun bir rüya olduğunu söylerse o zaman deneyimini tamamen anlatsa bile hiçbir sorun olmazdı. Öte yandan çok basit bir şekilde “Hayalet var” bile diyemezdi.

Gu Kaifeng “Bu okul inşa edilmeden önce bu mekanın bir mezarlık olduğunu duydum.” dedi.

Lin Feiran ona kırgın bir şekilde baktı.

Öncesinde zaten korkmuştum, yağ ve sirke dökmene gerek var mıydı!

Hikayeyi daha ilginç hale getirmek için ayrıntılar eklemek.

Gu Kaifeng’ın dudaklarının kenarı yükseldi, gülümsemesi biraz yapmacıktı. Onu teselli etti, “Sadece bir rüyaydı. Hiçkimse kendi mezarının üstünde disko dansı yapmaz, değil mi?”

Lin Feiran hiç teselli olmamıştı “…”

Ama gerçekten de kendi mezarlarının üzerinde disko dansı yaptılar aah! Ben çok çaresizim aah!

Konuşurken tuvalete geldiler. Lin Feiran pisuvarın önünde durdu ve pantolonunu biraz indirerek küçük, yuvarlak, güzel kalçalarını ortaya çıkardı. Daha sonra – ne olduğunu biliyorsun – çıkardı.

Gu Kaifeng ellerini pijama pantolonunun cebine koydu ve doğal olarak Lin Feiran’den dört veya beş adım ötede durmak için hareket etti. Bir çift koyu ve derin göz ifadesiz, yakışıklı bir yüzden Lin Feiran’e sakince baktı. Ama Lin Feiran ona bakmak için kafasını çevirmek istediğinde Gu Kaifeng’ın davranışlarının açıklanamaz bir şekilde yanlış olduğunu hissetti.

çn: çocuğun üstüne atlayacak

Lin Feiran’in yüzü kıpkırmızı oldu ve başını çevirdi. Ancak işeyemediğini fark etti.

Lin Feiran kendini, “Birisi izlerken yapamam.” demeye zorladı.

Gu Kaifeng bir onay sesi çıkardı ve iki adım geri gitti. “Kapıda olacağım.”

Lin Feiran korkuyla “Gu Kaifeng?” diye seslenirken ‘su’yunun akmasına izin verdi.

O, Gu Kaifeng’ın tetikte olmayıp gizemli bir şekilde ortadan kaybolmasından korkuyordu!

Gu Kaifeng yavaşça yanıtladı, “Ben, hizmetkarınız*, buradayım.”

Gu Kaifeng bir yönetici / hükümdar ile konuşurken kullanılan  (chen) öznesini kullanıyor.

Lin Feiran, “….”

Rahatlamak için sesini duymaya ihtiyacının olduğunu hisseden Gu Kaifeng eski bir şiir okumaya karar verdi.

“… Ben, Su Shi, arkadaşlarımla Red Cliff* yakınlarındaki nehirde kayıkla gezmeye gittik. Taze, serin bir esinti vardı, suyu dalgalandıramayacak kadar yumuşaktı…”*

Kırmızı uçurum demek ama bir yer adı belirtiyorsa diye olduğu haliyle bıraktım.

“Kırmızı Uçurumlarda İlk Ode” adlı antik şiirin İngilizce çevirisi Patrick Siu’dan alınmıştır.

Gu Kaifeng’ın hoş ve derin sesini dinleyen Lin Feiran’in kulakları tarif edilemez bir şekilde ısındı.

Sonunda Lin Feiran 《 Kırmızı Uçurumlara İlk Ode 》’yi dinledi ve ikilemi çok basit bir şekilde çözüldü.

Tuvaletle işi bittikten sonra ikisi yan yana odalarına döndüler. Lin Feiran oldukça garip hissettiği için aralarında birkaç santimetre mesafe bıraktı. Tuvalete giderken ve yurt odasına geri dönerken bedenleri birine hiç değmemişti.

Yürürken ayak sesleri boş koridorda yankılandı.

Aniden bütün gün Lin Feiran’in vücudunda kalan yin enerjisi ayak tabanlarından yola çıktı ve omurgasını takip ederek gözlerine sıçradı. Bu soğuk his hayaletleri ilk gördüğünde de vardı ama çok belirgin olmadığı için buna fazla dikkat etmemişti. Ancak üçüncü kez ortaya çıktığında, Lin Feiran son iki olayda da benzer duyguları yaşadığını fark etti…

Bu bir kalıptı!

Lin Feiran’in beynindeki sinirler bir an için “sadece gözlerini kapatıp görüşünü engellemek” ile “dehşetine sonuna kadar dayanmak” arasında seçim yapmak için mücadele ederken bir yay kadar gergindi. Gözlerini kapatmak için artık çok geçti — göz açıp kapayıncaya kadar koridor hayaletlerle doluydu!

Hayaletlerin hepsi ölümcül derecede solgundu. Bazılarının kolları eksikti veya bacakları kırılmıştı; bazıları kötü bir şekilde sakatlanmıştı ya da korkunç yüzlere sahipti. Oturuyor ya da ayakta duruyorlardı, koridorun her iki yanında bir sıra oluşturuyorlardı. Her birinin elinde kim bilir nereden aldıkları bir kitap vardı, çalışmalarına derinden odaklanmışlardı. Görünüşleri o kadar korkunç olmasa final sınavları için çılgınca çalışan öğrencilere oldukça benziyorlardı…

Bu kısa anda, Lin Feiran birkaç hayaletin şikayette bulunduğunu duydu.

— “Oda 508 çok gürültü çıkarıyor, herkesi rahatsız ediyor. Gidip onlarla konuşalım!”

GELME AAAHH! Odamız zaten hayaletlerle dolu! Lin Feiran kafa derisine iğne batmış gibi hissetti ve panik içinde koşarak elini Gu Kaifeng’a uzattı, sıcak ve kuru elini tuttu.

Gu Kaifeng’a dokunduğu an dünya sessizleşti.

Gu Kaifeng, Lin Feiran’e bakmak için başını eğdi. Sıkıca tutulan elini kaldırarak “Bu ne?” diye sordu.

“Hiçbir şey.” Lin Feiran beceriksizce elini bıraktı. Hayaletler ortalıkta gözükmese bile Lin Feiran’in kafası hâlâ hayalet düşünceleriyle sarsılıyordu ve dalgın bir şekilde Gu Kaifeng’a, “Yanlış şeyi yakaladım.” dedi.

Gu Kaifeng kaşını kaldırdı ve “Neyi yakalamak istiyordun?” diye sordu.

Lin Feiran’in yüzü düştü, “Hiçbir şey yakalamak istemiyordum!”

Gu Kaifeng hafifçe gülümsedi ve konuyu daha fazla uzatmadı. Odalarına vardığında kapıyı iterek açtı, terliklerini çıkardı ve yatağa uzandı.

Hâlâ küçük bir eş gibi davranan Lin Feiran, Gu Kaifeng’a katıldı ve yatağına oturdu. Korkudan üşüyen ellerini tekrar tekrar yanaklarına sıvazladı ve kendini sakinleşmeye zorladı. Kısa bir süre sonra bugün yaşadığı olayları kafasında sıralamaya başladı.

Büyükbabam ölüm döşeğinde bana bir şey miras bırakmak istediğini söyledi. Ayrıca kendisinin kontrol edemediğini söyledi. Lin Feiran çenesini tuttu ve derin derin düşündü. Eğer miras görülebilen ya da dokunulabilen bir şey olsaydı büyükbabasının onu kontrol edememesi olanaksız olurdu. Ayrıca bunu söyledikten sonra hayaletlerden korkmamasını söylemişti çünkü ölmeden önce onlar da insandı. Gu Kaifeng onları göremiyor ama ben onları görebiliyorum, o zaman büyükbabamın bana vermek istediği şey…

Soğuk, ürkütücü gerçekler aniden aklına şimşek gibi çarptı. Bir elini kaldırdı ve ince ve güzel bir parmağını göz kapağına dokundurdu ve bir an için hafifçe okşadı.

Yin yang gözleri?

Başka bir deyişle büyükbabam bunca yıl boyunca gerçekten hayaletleri görebilmiş miydi? Lin Feiran büyükbabasının ona küçüklüğünden beri anlattığı hayalet hikayelerinin detaylarını hatırlayarak yatakta dimdik oturdu. Bunun hakkında düşündükçe cevabın bariz bir şekilde ortada olduğunu hissetti.

Ancak Lin Feiran, yastığında yatarken telefonuyla oynayan Gu Kaifeng’a şüpheyle bakarken başını hafifçe eğerek düşündü, hâlâ garip olan bir şey vardı…

Ona dokunduğumda neden hayaletler kayboluyor ah! Ayrıca etkisi kısa süreli gibi görünüyor, sadece birkaç dakika mı sürüyor? Ama belki de birine dokunmak şu etkiyi yaratıyordu: Canlı bir insana dokunduğunda hayaletler bir süreliğine ortadan kaybolur? Lin Feiran temelsiz tahminlerde bulunurken endişeyle çenesini ovuşturdu. Gerçekten denemek için birini bulmak istedi ama saat on biri geçiyordu ve dışarıda kimse yoktu.

Lin Feiran düşüncelerinde kaybolmuştu. Gu Kaifeng telefonunu bıraktı ve gerinerek, “Ne zaman uyuyacaksın?” diye sordu.

“Uykum yok, gün içerisinde yeteri kadar uyudum.”

Lin Feiran poposunu çok yavaş bir şekilde Gu Kaifeng’ın yatağına bastırdı ve sanki yatağın o kısmının sahibi olduğunu beyan ediyormuş gibi birkaç santimetrelik bir çukur oluşturdu. Gu Kaifeng’ın onu tekrardan üst ranzaya göndermesinden ve hayalet görmesine yol açmasından korkuyordu.

Gu Kaifeng, Lin Feiran’in yavaşça hareket eden poposuna delici bir bakışla baktı: “…”

Lin Feiran yardımsever bir şekilde, “Sen uyu ben sana göz kulak olacağım.” dedi.

Gu Kaifeng tamamen ifadesizdi ama içten içe kahkahalarla gülüyordu.

Bu korkak kedi bu gece yalnız yatıyor olmaktan oldukça korkuyor gibi görünüyordu.

“O zaman gel buraya yat.” Gu Kaifeng, yatağın duvara dayalı kısmını işaret etti ve usulca, “Daha sonra gelirsen beni uyandırırsın…” dedi.

“Tamam!” Lin Feiran çok sevindi. Gu Kaifeng daha konuşmasını bitiremeden Lin Feiran terliklerini çıkardı ve yatağa girdi. Yan yatmış, küçük ve ince bedeni duvara sıkıca bastırılmıştı. Gu Kaifeng’ın fikrini değiştirmesini engellemek istercesine Lin Feiran yumuşak, nazik bir ses kullanarak “Hiç yer kaplamıyorum. Kendi tarafımda kalacağım.”

»»——☠——« … »——☠——««