TGS CH 7
95.
Kutsananlar o gün o iki sokakta yürüyenlerdi.
Sonuçta, bir iskelet çılgınca sokakta koşuyordu. Sosyal medyada manşet olabilecek bu büyülü sahne her gün yaşanmazdı.
96.
Gökkuşağı renginde muhteşem bir peruk arkamda rüzgarda dalgalanıyordu ve Su Yu adında biri yakışıklı bir adam onu takip ediyor ve durmamı söylüyordu. Yol boyunca yoldan geçen herkes bize baktı.
Bu sahne gerçekten çok uyarıcı ve oldukça heyecan vericiydi.
97.
Ayakkabılarımdan birini yanlış giymiştim ve şapkamın nereye gittiğine dair bir fikrim yoktu. 20 yıldan fazla yaşamıştım ama hiç bu kadar hızlı koşmamıştım. Tüm yolu şimşek gibi hızla koşuyormuş gibi hissettim ve uzun mesafe koşan şampiyon Su Yu bile yavaş yavaş geride kaldı. Yanımda süzülen küçük şeytan burnunu kırıştırdı: Şimdi cebelleşmenin ne anlamı var ki?
Su Yu’yu gördüğümde neden adrenalinim tavan yaptığından ve delirdiğimden emin değilim. Belki de Su Yu ile nasıl yüzleşeceğimi bilmediğim için delirmiştim. Ben hayattayken yakışıklı bir adadım. Su Yu’nun bu kadar sarsıcı göründüğünü görmek istemedim.
Hala bir yanılsama içindeydim ve sordum: Eğer Su Yu eve gelmeden önce her şeyi eski haline döndürürsem, Su Yu ona sokakta bir araba çarptığını ve şu anda her şeyin bir halüsinasyon olduğunu düşünür mü?
Çocuk tereddüt etmeden gözlerini devirdi.
98.
Yeterince hızlı koşabildiğimi görmüştük. Rüzgar gibi eve döndüm. Vücudumda kalan birkaç eşyayı da yerli yerine koydum. Büyük kancaya geri döndüm ve asılı kaldım. Sonra ellerimi kalçama koydum ve gülerek kibirli pozuma devam ettim. On dakika sonra Su Yu geri döndü. Ama düşündüğümden farklıydı. Su Yu ne bir araba kazası geçirdiğini düşündü ne de bunun bir halüsinasyon olduğunu hissetti. Yol boyunca düşürdüğüm eşyalarla dolu olan sineklik şapkamı tutuyordu. Kapıyı sertçe açtı ve bana doğru koştu.
Çocuk iç çekti ve gözlerini kapadı.
99.
Su Yu iyi huylu bir insan değildi. O yoğun bakışı hissettiğimde, olan küçücük cesaretimi de kaybettim, kalbim hızla çarpmaya başladı, güm güm….
Göğsü hızla inip kalkıyordu ki bu yoğun egzersizden kaynaklanıyor olmalıydı. Bazı duyguları da bastırıyor gibi görünüyordu. Bakışlarını üzerime kilitledi ve bir süre sonra ağzını açtı, sesi boğuktu: Beni bulmak için geri döndün… değil mi?
Kendinden emin görünüyordu ama ağzını açtığında sesinde bir yalvarma tınısı vardı. Son sözler titreyerek çıkmıştı.
Onu dinlerken kalbim sızladı.
Ai, bu köpek oldukça çetindi.
100.
Bir süre sonra, Su yu elini uzattı ve porselene dokunurmuş gibi Xiaobai’nin yüzüne dokundu. Dikkatlice: öncekiyle aynı duruşta, çiçek tarhının oradakinin sen olduğunu biliyorum, geri döndüğünü biliyorum. Hareket ettin değil mi? Hızlı koştuğun için mi?
Hala kıpırdamamıştım.
Su Yu elini yavaşça indirmeden önce bir an sessiz kaldı ve ardından yumuşak bir sesle: Tamam. Geri döndüğünü bilmemi ve seni böyle görmemi istemiyorsun değil mi? O zaman geri dönmediğini düşüneceğim ve ne istersen onu yapacağım. Lütfen gitme. Gitmediğin sürece diğer her şeyin üstesinden gelmek kolay olacak.
Sonra döndü ve uzaklaştı.
Özlem dolu ses tonu beni karmaşık bir ruh hali içinde bıraktı.
101.
Çocuk Su Yu’nun yatak odasına döndüğünü ve şapkayı asıl yerine koyduğunu görmek için kafasını kaldırdı. Sonra çenesini ovuşturdu ve sormadan önce bana şüpheyle baktı: Ne yapmaya çalışıyorsun?
Ellerim kalçamda aptal duruşumu sürdürdüm ve öfkeyle cevapladım: Anlamazsın.
Bir açıklama yapmak gerekirse, “eve ne kadar yakınsan o kadar korkak olursun” denebilir.
Su Yu’nun durumu yatak odasından çıktığında normale dönmüştü. Dediği gibi bir daha Xiaobai’ye yaklaşmadı veya bakmadı.
Bunun yerine bu adam kendi kendine konuşmaya başladı.
Önce tableti aldı, dizi izlemek iççin kullandığım uygulamayı açtı, yakın tarihe dokundu ve mırıldandı: Görünüşe göre ben evde yokken biri bu programı izlemiş olmalı, reytingi çok düşük. Biraz aptalca, birinin izleyebilmesine şaşmamalı.
Ben: …
Masadaki patates cipsine baktı, poşeti salladı ve ciddi bir tavırla şöyle dedi: Garip, rutubetten ve soğuktan etkilenmelerine rağmen daha az cips kalmış. Şımarık genç efendinin iyileşmiş olması mümkün mü?
Ben: …
Sonra mutfağa gitti, yarı yolda durdu ve yere dokundu: Oh sanırım ‘biri’ içki içmiş ve onu yere dökmüş. Sorun değil. Daha önceki gibi temizleyeceğim. Yeri bile silemez.
Ben: …
Sonra buzdolabını açtı: Oh içki değilmiş, sütmüş. Çilek aromalı süt.
Ben: …
Küçük şeytan daha fazla bakmaya dayanamadı ve gözlerini kapatarak beni ikna etmek için konuştu: vakti kaybetmeden itiraf etsen iyi olur tamam mı?
102.
Dişlerimi sıktım. Bu hiç olmadığın kadar kötüydü.
Artık bir iskelettim. Ne yiyebiliyordum ne de içebiliyordum. Bağımlılığımı gidermek için denemiştim. Sonuç olarak, bir yudum aldığımda doğrudan çene kemiklerimden geçmiş ve yere dökülmüştü. Sadece küçük bir noktaydı. Yeri paspaslamaya gerek yoktu. Bu şey kasıtlı olarak her şeyi abartıyordu.
Henüz bitirmemişti. Kendisine bir bardak çilekli süt koydu, yavaşça pencereye yürüdü, Xiaobai’ye bakan sandalyeye oturdu ama ona bakmadı. Pencereden dışarı baktı ve şöyle dedi: ‘Biri’ geri döndü ama utangaç bir kız gibi, başkalarına söylemeyi reddetti. Sence bu kişi ilginç mi? Diyelim ki beni umursamadığın için geri döndüğünü kabul etmiyorsun. Artık hiçbir şeyi umursamıyorsan, neden benden çalıyorsun?
Çocuk şaşkınlıkla bana baktı: Ondan ne çaldın?
Gözlerimi devirdim ve konuşmak istemiyordum.
Büyük kuyruklu kurt Su Yu, bacaklarını tembelce üst üstte attı, yavaşça sütten bir yudum aldı ve sonunda bana baktı. Dudakları gülmekten hafifçe yukarı kıvrıldı: Geri dönmeyen arkadaş, kusura bakma ama kutudaki kadın yüzüğüm nerede?
103.
Çocuk bana şaşırmış bir şekilde baktı, baş parmağını kaldırdı ve üçüncü kez “dostum harikasın” dedi.
Su Yu herhangi bir yanıt almadı ama acelesi de yoktu. Yüzük çifti yanlış tarzda dövülmüştü. Bugün yolda değiştirmek niyetiyle dışarı çıktım. Kim bilir nasıl, açtığımda, yatağımın yanına yerleştirilmiş bir çift yüzükten sadece erkek yüzüğünün kaldığını gördüm. Hayalet olduğunu mu düşünüyorsun?
Konuştuktan sonra yavaşça “Ohhhh” dedi be devam etti: Görünüşe göre gerçekten de bir hayalet var ya da baya kızgın bir hayalet, gecenin bir yarısı yatak odama gizlice girip beni yastıkla bayıltan türden bir hayalet.
Kendi kendime bunu hak ettiğini düşündüm.
104.
Hareketsiz kaldım. Su Yu soğukkanlılığını kaybetmeme kararlıymış gibi devam etti.
Yaptığım utanç verici şeylerden, yalnız benliğinin ne kadar acınası olduğundan, yüzüğün ne kadar değerli olduğundan ne kadar para kaybettiğinden bahsetti. Kısacası tamamen saçmalıktı. Duydukça daha da öfkelendim. Oraya çıkıp doğrudan onunla kavga etmek istedim.
Su Yu’nun böyle saçma sapan şeyler söyleyebildiğini neden daha önce fark etmemiştim?
105.
Tam ona iki kere tokat atmak istememe engel olamayacakken aniden kapı çaldı. Kaldırmak üzere olduğum el durdu. Su Yu ayağa kalkıp kapıya doğru yürümeden önce bana yandan bir bakış attı. Kapının dışında genç bir adam duruyordu. Başının üstünde toplanmış uzun saçları ile biraz dağılmış gündelik kıyafetler giyiyordu. Aslında Taoist topuzu şeklinde toplamıştı. Su Yu’yu alışılmadık bir nezaketle selamdı- diğer eliyle yumruğunu sıktı-. Su Yu’nun şaşkın gözlerine bakarak acele etmeden konuştu: Umarım hayır sahibi iyidir. Ben bir Taoist rahibiyim. Ben…. Bir hayaleti yakalamak için buradayım.
Su Yu’nun yüzü aniden düştü.
❀❀❀❀❀❀❀❀❀❀❀❀❀❀❀❀❀❀❀
Önceki Bölüm ♡♡♡♡♡ Sonraki Bölüm