⌞odadaki seni gözetliyor⌝
Sistem Bai Liu’ya ilk görevini vermişti, ancak Bai Liu’nun dikkati görevde değil, “kuluçkaya yatmadan“ kelimelerine takılıp kalmış, derin düşüncelere dalmıştı.
…Kuluçka mı?
Hah, o balmumu heykelleri onları kuluçkaya mı yatıracaktı yani?
Bai Liu bunu sessizce aklının bir köşesine yazdı. Döndüğü anda, yatağın karşısında insan boyunda bir deniz kızı heykelinin durduğunu gördü.
Bu Bai Liu’nun odada gördüğü en büyük deniz kızı balmumu heykeliydi. Bu deniz kızı balmumu heykeli inanılmaz derecede göz alıcı bir heykeldi. Ellerinde, insan boyunda parlak ve temiz bir ayna tutuyordu. Aynanın çerçevesi de heykele gömülüydü ve deniz kızı heykelinin zarif elleri, bu boy aynasını destekleyen birer ayak gibiydi.
Odadaki heykeller arasında Bai Liu’ya bakmayan tek heykel, bu deniz kızı balmumu heykeliydi.
Diğerlerinin aksine, yüzünde hafif bir gülümsemeyle aynaya bakıyordu ve Bai Liu’nun yansıması da aynaya yansıyordu. Deniz kızı heykeli kollarıyla aynaya, sanki aynanın içindeki Bai Liu’ya sarılıyormuş gibi sarılmıştı.
Bu görüntü, Bai Liu’nun içinde hafif bir huzursuzluk yarattı.
Deniz kızı heykelinin bakışları aynanın yüzeyine kilitlenmişti. Sanki aynadaki kişi için üzülüyormuş gibi, kaşları hafifçe çatılmış, gözleri hüzünlü bir şekilde aşağı doğru sarkmıştı. Balık kuyruğu güçsüzce yere serilmiş, yüzündeki ifade ise, sanki aynanın içindeki kişiyi karşılıyormuş gibi hem gerçekçi hem de heyecan doluydu.
Bai Liu aynaya baktı. Aynadaki ‘kendisi’, aynanın dışındaki Bai Liu’ya, balmumu heykeli gibi korkunç bir tebessümle bakıyordu.
Bai Liu, bu görüntüden biraz bile etkilenmeden aynayı beyaz bir örtüyle kapattı.
Böyle bir korku sahnesi Bai Liu’ya asla etki etmezdi. Gerçek dünyada korku oyunları üretiyordu ve sık sık tek başına gece yarısına kadar korkunç sahneler tasarlıyordu. Aynadaki kişinin şeytani bir şekilde gülümsemesi gibi sıradan bir korku sahnesine artık o kadar alışmıştı ki, bu tür şeylere karşı yaklaşımı daima tepkisizdi, hiç bir şey hissetmiyordu.
Görünen oydu ki Jerf’ün söylediği, otelde sessizce kaybolan ve cesetleri hiç bulunamayan turistler, muhtemelen bu deniz insanı heykelleri tarafından kuluçkaya yatırılmıştı.
Bai Liu, kuluçka durumunun tam olarak ne anlama geldiğini henüz anlamamıştı, ama her neyse de, iyi bir şey olmadığı kesindi.
Bai Liu tedbirli olmak adına otel odasındaki tüm deniz insanı heykellerini, devasa ayna da dahil olmak üzere, beyaz yatak çarşaflarıyla örtmeye karar verdi. Bunun, bu ürkütücü bakışlarını engelleyeceğini umuyordu. Bir ihtimal işe yaramayadabilirdi, ama hiçbir şey yapmadan öylece bırakmaktan daha iyiydi. En önemlisi, bu kadar çok deniz insanı balmumu heykeli Bai Liu’yu izlerken, Bai Liu asla uyuyamazdı.
Bai Liu aynayı örterken, eli yanlışlıkla deniz kızı heykelinin kuyruğuna değdi. Balık kuyruğunun dokusu, pürüzsüz ve yumuşak beyaz mumdan değil, deniz balığına benzer bir şekilde yapışkan ve kaygandı. Bai Liu, heykelin balık kuyruğundaki pulların hafifçe açılıp kapandığını bile hissetmişti.
Bir an duraksadı, sonra heykelin üzerine dokunduktan sonra parmaklarını kokladı ve yoğun bir balık kokusu aldı. Fakat Bai Liu, deniz kızı heykeline yaklaştığında hiçbir balık kokusu almadı, sadece otel odasında yanan tütsü kokusunu aldı.
Belki de minibüsten kalma bir kokuydu…
Daha olası bir şekilde, Bai Liu’nun kendisi o balık kokusunu yaymış olabilirdi. O deniz insanı heykellerinin turistleri kuluçkaya yatırabileceğini düşündükçe, Bai Liu’nun kaşları çatıldı ve içini pek hoş olmayan bir his kapladı.
Deniz insanı heykelleri neyi, nasıl kuluçkaya yatırabilirdi ki?
Muhtemelen oldukça iğrenç görünen balıklar falandı. “Kuluçka” kelimesi, Bai Liu’nun istemeden “Guinea Pig: Mermaid in a Manhole 1“ adındaki filmi hatırlamasına neden oldu. Bu filmi araştırma amacıyla iki-üç kez izlemişti ve o günden sonra deniz insanı gibi yaratıklara karşı hiçbir romantik fantezisi kalmamıştı.
Uzun bir gece yolculuğunun ardından bitkin düşen Bai Liu, üstünkörü temizlendikten sonra yatağa uzandı ve derin bir uykuya daldı. Enerji seviyesi sıfırlanmıştı ve güvenli bir zamanda uyuyarak enerjisini toparlamaya ihtiyacı vardı.
Gece yarısı Bai Liu, boğuk ve garip bir sürüklenme sesine uyandı.
Gözlerini açtığında, heykellerin üzerlerini öttüğü beyaz örtülerin bir kısmının kayıp düştüğünü, geriye sadece küçük bir kısmının heykellerin üzerinde asılı kaldığını fark etti.
Bazı heykellerin üzerindeki beyaz örtü sadece bir gözleri açıkta kalacak şekilde kalmıştı ve ifadeleri de hafifçe değişmişti. Kutsal bir merhametten, artık öfke ve kinle dolmuş bir ifadeye bürünmüşlerdi. Sanki Bai Liu’nun onları beyaz örtüyle gizlemesinden dolayı onu suçluyorlarmış gibi hiç kıpırdamadan Bai Liu’ya bakıyorlardı.
Bai Liu, bu heykellerin, uyumadan önceki kadar uzak olmadıklarını da fark etti. Sanki yemek masası etrafında toplanacaklarmış gibi, ellerini kaldırarak yavaşça yatağının kenarına doğru yaklaşmışlardı.
Özellikle o dev aynayı tutan deniz kızı heykeli…
Bai Liu uykulu bir şekilde gözlerini açtığında ayaklarının, neredeyse aynaya değecek kadar yakın olduğunu fark etti.
Yatakla tam karşı karşıya olan o dev ayna, artık yatağa çok yakın bir yere yerleşmişti. Bai Liu, ayağını çekip oturduğunda, aynadaki yansımasını gördü.
Aynadaki Bai Liu’nun cildi mermer gibi solgundu, siyah irisleri yoktu, gözlerinin etrafında mermer gibi örümcek ağına benzeyen desenler vardı. Aynadaki Bai Liu, donuk bir şekilde gülümsedi, ancak gülümsemesi bir anda kaybolup anında görüntü normal hâlini aldı. Bai Liu bir an kendi yanılsaması olduğunu sanmıştı.
Bai Liu sessizce durdu, sonra yataktan kalktı ve ifadesiz bir yüzle, duygusuz bir tavırla, deniz insanı heykellerini beyaz örtüyle sert bir şekilde bağladı.
Bu deniz insanı heykellerinin kurtulmalarını engellemek için Bai Liu, kenevir ipiyle iki kez sıkıca bağladı, sonra daha küçük olan heykelleri beyaz örtüyle sarıp dolaba kilitledi. Büyük heykelleri ise banyoya itip kapısını kilitledi. Tüm bu hareketleri, tıpkı deneyimli bir kaçıran gibi hızlı ve çevik bir şekilde yapmıştı.
Bu heykeller belli bir hareket kısıtlamasına tabiydi belli ki. Bai Liu uyumadan önce hareket ediyor ve hatta Bai Liu uyuduktan sonra bile, beyaz örtüden kurtulup Bai Liu’yu görene kadar ona doğru hareket ediyorlardı. Üstü beyaz örtü ile örtülü bazı küçük deniz insanı heykelleri de, örtünün içinde rastgele sağa sola koşuşturuyor, yatak kenarına toplanmak yerine dört bir yana kaçışıyorlardı.
Bu normu tam olarak anladıktan sonra, Bai Liu tereddüt etmeden bu kısıtlamayı en üst seviyeye çıkardı.
Tam bunları bitirip ellerini çırparak uyumaya hazırlanırken, Bai Liu yan odasından bir kapının açılıp kapanma sesini ve dikkatlice atılan ayak seslerini duydu.
Bai Liu tam yatağa uzanacağı esnada hareketi istemsizce duraksadı. Rezervasyon yaptırdığı dört oda birbirine bitişikti ve sağlı sollu yan odalarda Andre ile Jerf kalıyordu. Bai Liu kendisini korumak (?) adına Lucy’yi en uzak odaya yerleştirmişti.
Kapının açılıp kapanma sesi sol taraftan gelmişti, sol tarafta ise Jerf’ün odası vardı. Bai Liu yataktan kalktı, kapıya yaklaşıp gözetleme deliğinden koridora baktı. Bai Liu, Jerf’ün koridorda durduğunu gördü. Jerf sağa sola bakıp, koridorda kimsenin olmadığını teyit ettikten sonra, gizlice otelin merdivenlerinden aşağı indi.
Bai Liu kaşlarını çattı. Jerf, gecenin bir yarısı uyumak yerine nereye gidiyordu?
Tam kapıyı açıp peşinden gitmeye niyetlendiği esnada, Jerf’ün az önce kapattığı odasının kapı kolunun yavaşça dönmeye başladığını fark etti. Sanki içeriden başka biri de Jerf’ün peşinden çıkmak istiyor gibiydi.
Otel odaları tek kişilikti. Jerf’ün odasında yalnızca kendisi vardı. Lucy’nin gece yarısı Jerf’ün odasına gitmesi imkansızdı. Andre’nin ise Jerf ile kötü bir ilişkisi olduğundan gecenin bir yarısı yanına gidecek biri değildi. Bai Liu da kendi odasındaydı zaten.
O halde, Jerf’ün odasından çıkmak üzere olan kişi kimdi?
Bai Liu’nun kalbi bir an duracak gibi oldu. Aniden bir şey fark etti ve gözetleme deliğine yapıştırdığı yüzünü hafifçe geri çekti.
Jerf’ün odasından çıkan şey insan değildi!
Jerf’ün odasının kapı kolu dönerek çıkırt diye bir ses çıkardı ve nihayet yavaşça içeriden açıldı. Bai Liu, yarı uykulu haldeyken duyduğu o boğuk sürüklenme sesini tekrar işitti. Sanki biri dizlerinin üzerinde yerde sürüklenerek ilerliyormuş gibi bir sesti.
Fakat Bai Liu bu sefer bu sesin nasıl çıktığını öğrenmişti.
Jerf’ün odasından, insan boyunda bir deniz insanı heykeli çıkıyordu. Yüzü donuk ve hareketsizdi, ifadeden yoksundu. Göz bebekleri olmadığı için gözleri tamamen beyazdı ve bu yüzden ölüye benzer bir ifadesi vardı. Balina kuyruğu ise yere sürtüne sürtüne, derin alaca gece boyunca boş olan koridorda ilerliyordu.
Beyaz kuyruğu, otelin sağlam ve eski kırmızı halısının üzerinde sürüklenerek ilerliyor, halıda yağlı bir mum izi bırakıyordu ve vücudu tamamen hareketsizdi. Tek yaptığı merdivenlere doğru ilerlemekti. Bai Liu, buna bakarken zombi gibi, sadece zıplayarak hareket edebilen o sert, hareketsiz yaratıkları hatırladı.
Bu şey, kapıyı açabiliyor ve gerçekten kendi başına odasından çıkabiliyordu…
Jerf’ün odasından sürüklenerek çıkan deniz insanı heykeli, merdivenlere gelince sanki bir şey fark etmiş gibi başı, aniden sert bir şekilde 180 derece döndü ve doğrudan geriye çevrildi. Yüzündeki mum, yavaşça eriyerek et gibi bir parlaklık yaymaya başlamıştı.
Sonra, yönünü değiştirdi ve ifadesiz bir şekilde Bai Liu’nun odasına doğru yürümeye başladı. Bai Liu, kapısının düzgün bir şekilde kilitlendiğinden emin olduktan sonra, iki adım geri atarak sırtını kapıya yasladı ve nefesini tuttu. Bu şeyin ne yapmaya çalıştığını öğrenmek istiyordu.
Bai Liu kısa sürede göz ucuyla kapıdaki gözetleme deliğinin beyazladığını ve hâlâ dönmeye devam ettiğini gördü. Bu heykel, gözleriyle kapıdaki kişiyi görebilmek için yaklaşıyordu, dönen şey ise heykelin beyaz göz bebeğiydi. Gözetleme deliğinden odadaki kişiyi arıyordu.
Bu deniz insanı heykelinin gözleri, tek yönlü gözetleme deliğinden içeridekini görebiliyordu.
Gözetleme deliğindeki beyaz göz bebeği hâlâ dönmeye devam ediyordu. Bai Liu, nefesini tutarak yavaşça kenara kaydı, yere düşen beyaz örtüyü ayağıyla çekip kendisini gizlemek için kullandı.
Kilidi kontrol etti, sonra da bakmak için kapının sağ alt köşesine çekildi.
Bu korkutucu sahne, küçük televizyonun ekranına da yansıyordu. Bai Liu’nun küçük televizyonunun önünde bekleyen herkes nefesini tutarak izliyordu, o kadar gerginlerdi ki tırnaklarını kemirmeye bile başlamışlardı.
“Oha, ne kadar da korkunç! Eğer ben bu oyunun içinde olsaydım zihinsel değerim kesin yerleri öperdi…“
“Sabit durun, sabit! Hadi! Böyle bir yerde oynayan acemilerin ölüm oranı gerçekten çok yüksek!”
“Özellikle yeniler oyuna ilk girdiklerinde hiçbir şey bilmiyorlar. Üstelik o yaratık gibi şeyler onları odada sıkıştırıyor, kaçamıyorlar bile! Tek yapmaları gereken zayıf noktalarını bulup saldırmak oysa ki.”
“Üstelik Siren Kasabası’ndaki yaratıklar da çok iğrenç, yenilerin soğukkanlı kalıp bu şeylerin zayıf noktalarını bulması gerçekten imkânsız ötesi…”
Bai Liu’nun etrafındaki ekranlardaki yeni oyuncular da neredeyse deniz insanı heykelinin kapıyı zorladığı yere kadar gelmişti. Bazı oyuncular daha hızlı ilerlemişti ve kapının dışında deniz insanı heykeli kapıya sertçe vuruyordu.
Bir oyuncu, salya sümük ağlayıp, kulaklarını tutmuş, titreyen elleriyle sopa tutuyor ve sanki sopayı saldırmak için kullanmaya hazırlanıyormuş gibi, titreşen kapının yanında kıvrılmış bir şekilde duruyordu.
Deniz insanı heykeli kapıya çarptığında, oyuncu yüksek sesle ağlayarak çığlık atıyordu, ancak kendisine yardım edecek kimse yoktu. Bu oyuncunun odasının kapısı iki kez sarsıldıktan sonra durdu, dışarıdaki deniz insanı heykeli gitmiş gibiydi.
Ağlayan oyuncu gözyaşlarını sildi, hayatta kalmış gibi derin bir nefes aldı ve kapıyı tutarak, elleri ve bacakları güçten düşmüş bir şekilde kalkmaya çalıştı.
Ama fark etmediği şey, kapıdaki gözetleme deliğinin hâlâ beyaz olduğuydu. Tamamen beyaz bir taş göz, gözetleme deliğinden içeriye sessizce bakıyordu.
Deniz insanı heykeli aslında hiç gitmemişti, sadece gitmiş gibi davranıyordu.
Oyuncunun ayağa kalktığını gören heykelin yüzünde garip ve ürkütücü bir gülümseme belirdi, sanki avını bulmuş gibi bir memnuniyetle gülümsüyordu.
Kapı yeniden iki kez şiddetle çarpıldı, kolayca kırıldı ve neye uğradığını şaşıran oyuncu, korkunç bir çığlık atarken kapı altında ezildi.
Deniz insanı heykeli balina kuyruğunu sürükleyerek odaya girdi, yüzündeki gülümseme, tuhaf bir saflık ve garip bir çirkinlikle parlıyordu. İki kolunu açarak, yavaşça kapı altında sıkışan oyuncuya doğru uzandı.
Deniz insanı heykeli ona dokunduğu anda, oyuncu sanki bir şey tarafından tüm bedeni sarılmış, ruhunu emmeye başlamış gibiydi. Gözleri yukarıya doğru kaydı, uzuvları şiddetle kasıldı, bacakları yerde titreyerek savrulmaya başladı. Kaynar suya atılmış ve deli gibi çırpınan bir balık gibi hareket ediyordu.Cildiyse, aniden sertleşip solgunlaştı. Deniz insanının üzerindeki mum, sıcak suya maruz kalmış gibi hızla eridi ve yere düşen bu sertleşmiş oyuncunun üzerine sarıldı.
Oyuncunun gözlerinin etrafında, Bai Liu’nun aynasında gördüğü o gri siyah mermer desenler belirdi, göz bebekleri kayboldu ve geriye sadece desenlerle kaplanmış beyaz gözleri kaldı. Ağzının köşesi de sert bir şekilde yukarı doğru kıvrıldı.
Erimiş mumlarla sarılarak bir deniz insanı mum heykeline dönüştü.
[Oyuncunun akıl sağlığı değeri 0’a inerek, deniz insanı heykeli tarafından heykele dönüştürüldü, oyun geçişi başarısız oldu.]
[Oyuncu Liu Xiao Hong’un akıl sağlığı değeri 0’a inerek, deniz insanı heykeli tarafından… oyun geçişi başarısız oldu.]
[Oyuncu Zou Mingri… oyun geçişi başarısız oldu.]
Başarısız olan oyuncuların küçük televizyonları “zzztt” diye bir sesle kapandı ve bu televizyonların etrafında toplanan insanlar birer birer derin bir iç çekti.
“Eh, tahmin etmiştim, bu sefer yine geçmesi çok zor. ‘Siren Kasabası’ gerçekten çok zorlayıcı…”
Henüz ilk gecede, yaratıklarla ilk karşılaşmada, ‘’Acemiler Bölgesi’’ndeki televizyonların neredeyse beşte biri kararmıştı.
Bai Liu’nun etrafındaki tüm televizyonlar kararmıştı, geriye sadece o kalmıştı. Kararmış ekranların arasında soğukkanlı bir şekilde kapının dışına bakıyordu.
✦•┈๑⋅⋯ ✩₊˚.⋆☾⋆⁺₊✧⋯⋅๑┈•✦
Dipnotlar
- Deney Hayvanı: Kanalizasyondaki Deniz Kızı
Konusu: karısından uzaklaşmış bir sanatçıyı takip ediyor. Bir gün sokağın altındaki kanalizasyonları ziyaret ederken, çocukken tanıştığı bir deniz kızıyla karşılaşır. Vücudunda çıbanlar çıktığını fark eden sanatçı, ona yardım etmeyi teklif eder ve onu çizmeye devam etmek için evine getirir. Zamanla hastalığı kötüleşir ve sonunda vücudundaki çıbanlardan çeşitli boyutlarda sayısız solucanın çıktığı korkunç bir istilanın belirtilerini göstermeye başlar. Ölümün eşiğinde olan sanatçıdan onu öldürmesi için yalvarır ve sanatçı onu bıçaklayarak öldürür, ardından da vücudunu parçalar. Daha sonra, sanatçının iki komşusu, içlerinden biri çöp kutusunda bir balık kafası bulduktan sonra sanatçının ne yaptığını merak ederek olayı araştırmaya giderler, ancak sanatçının deniz kızının parçalarını tutarken ve onun ölümü hakkında isteksizce şarkı söylerken gördüklerinde kaçarlar.
Yerel polis olay yerini kontrol altına alıp soruşturma yaptığında, parçalanmış cesedin bir deniz kızı değil, bir insan kadına ait olduğunu tespit eder. Komşular sorgulanır ve herkes sanatçının karısını öldürdüğünden şüphelenir; soruşturma da bu iddianın doğru olduğunu ortaya koyar; halüsinasyon gören şizofren sanatçı, mide kanseri hastası olan karısını öldürmüştür. Hapse atılan sanatçı, manik bir şekilde kendi kendine deniz kızını öldürdüğünden emin olduğunu mırıldanarak oturmaktadır. Ancak, aleyhindeki tüm kanıtlara rağmen, sanatçının evindeki küvette kimliği belirsiz bir türe ait tek bir pul bulunmuştur.