~ Sudaki Deniz Halkı ~
Bai Liu, sıkışık minibüsün en son sırasında kıvrılmış bir şekilde yatıyordu. Alanın darlığı yüzünden dönmekte bile aşırı zorlanıyorken, hafifçe kıpırdandığı anda, boynundan bir kolye kaydı. Kıyafetleri oyuna girmeden önceki gibiydi. Bir şirket çalışanının giydiği tipik ofis kıyafeti, beyaz bir gömlek, siyah bir pantolondu. Boynundaki kolye dışında her şeyi aynıydı.
Kolyenin ucunda delinmiş, bir yuanlık madeni para vardı. Bai Liu elini üzerine koyduktan sonra, tahmin ettiği gibi bir oyun paneli belirdi. Panel, öncekiyle aynıydı, yeni bir bilgi eklenmemişti.
Bir çeşit oyun yöneticisi aracı gibi bir şeydi.
Bai Liu kolyeyi gömleğinin altına koyarak sakladı. Hasar görmüş madeni paraları görmek, pek hoşuna giden bir şey değildi.
Bai Liu aracın arka koltuğundan başını uzattı. Yedi kişilik bir minibüstü. Bai Liu’nun arka sırada yatıyor olmasının dışında, önde dört kişi daha vardı. Başını uzatıp etrafı taradığı esnada içlerinden biri hemen ona dönerek heyecanlı bir gülümsemeyle,
“Bai Liu, hey, benim minik sevgilim, uyandın nihayet!” diye haykırdı.
Bai Liu dışında, minibüsteki altı kişi açıkça yabancı görünüyordu. Ona “minik sevgilim” diyen kişi, kahverengi iri dalgalı saçlara sahip, kırmızı dudaklı, kahverengi gözlü, askılı bir üst ve şort giymiş bir kadındı. Bai Liu onu gördüğü anda, göğsündeki madeni para kolyesi oyun panelini tetikledi ve üzerinde karakter bilgileri yazan paneli gösterdi:
[NPC Adı: Lucy]
[Karakter Bilgisi: Sınıf arkadaşın. Senin gibi erkeklere ilgi duyuyor ve senin gibilere bayılıyor. Dün gece aranızda cinsel bir deneme yaşandı, ancak senden 10 cm daha uzun ve oldukça tutkulu Lucy karşısında fazla utangaçtın, bu yüzden başarılı olamadın. (^-^). ]
Bai Liu’nun gözleri birkaç saniye “başarılı olamadın” ve “^-^” ifadeleri üzerinde belli belirsiz bir şekilde durdu, ardından hızla bakışlarını kaçırarak derin düşüncelere daldı.
Bu oyunda NPC panelinin bilgilerini tetiklemek için oyuncunun “görmesi” gerektiği anlaşılıyordu. Tıpkı bir çevrimiçi oyunda fareyi bir nesnenin üzerine getirince bilgi kutusunun açılması gibi, burada da oyuncunun gözleri bir nevi fare ve oyun kumandası işlevi görüyordu.
Düşünceli bir şekilde iç geçirdi:
’’Demek ki bu oyunda en azından görme yetisini kaybetmemek önemli.’’
Lucy, Bai Liu’ya göz kırpıp flörtöz bir şekilde sırıttı:
“Tatlım, seni çok mu yordum yoksa? Arabaya bindiğinden beri kesintisiz uyuyorsun.”
Bai Liu Lucy’ye her baktığında, aklına “başarılı olamadın” uyarısı geliyordu. İşkolik ve hayatı boyunca hiç ilişki yaşamamış Bai Liu, içinde hafif bir karmaşıklık hissederek sessizce iç çekti:
“……”
Oyun, bekar hayatını zahmetsizce sonlandırmıştı resmen.
Bai Liu pencerenin dışındaki giderek ıssızlaşan ve soğuklaşan manzaraya bakıp, konuyu tam zamanında değiştirerek konuştu:
“Tam olarak nereye gidiyoruz? Burası neden bu kadar tenha bir yer?”
Önden gelen alaycı ve tok bir erkek sesi duyuldu:
“Anlaşılan yine korkağın biri son anda kaçma peşinde.”
Dar kot pantolon ve spor tişört giyen iri yapılı bir adam kollarını göğsünde kavuşturup, Bai Liu’ya küçümseyerek baktı. Adamın vücudu o kadar kaslıydı ki, tişörtü patlayacak gibiydi ve tam bir Amerikan futbolcusu gibi görünüyordu.
Üstten bakıp Bai Liu’yu süzdü ve küçümseyici bir şekilde sırıtarak:
“Artık çok geç, Bai Liu. Senin gibi bir korkak bunu kaldıramayacak olsa bile, çoktan Siren Kasabası’na giden yoldayız.” dedi.
Panel tekrar açıldı:
[NPC Adı: Andre]
[Karakter Bilgisi: Aşk rakibin. Lucy’den hoşlanıyor ama Lucy kendisini reddetti, bu yüzden sana karşı açıkça büyük bir düşmanlık besliyor. Daha önce onunla, Lucy’yi dünyadaki en tehlikeli yerde koruyarak Lucy’ye olan aşkını kanıtlayacağına dair bir iddiaya girdin. Ancak korkağın teki olduğun için arabaya binmeden önce ağlayarak pişman olduğunu belirttin ve gitmek istemedin. O da seni zorla arabaya bindirdi. Sonrasında ise bir grupla Siren Kasabası’na doğru yola çıktınız.]
Bai Liu’nun, “Siren Kasabası” ismini ikinci kez görüşüydü. Andre’nin alaylarını görmezden gelerek, “Siren Kasabası nasıl bir yer?” diye sordu.
Andre yine soğuk bir şekilde homurdanıp, tam Bai Liu’yu alaya almaya devam etmek üzereydi ki, durmaksızın mırıldanan, kesintisiz alçak bir ses diyeceklerini böldü:
“Siren Kasabası, tarihte deniz halkının kalıntılarının keşfedildiği tek kıyı kasabasıdır. Geçmişte birçok kişi burada deniz insanı silueti gördüğünü, dalgalar arasında büyüleyici şarkılarını işittiklerini iddia ederler. Ayrıca, bu esrarengiz ve baştan çıkarıcı görünüme sahip deniz halkının, zifiri karanlık kayalıkların üzerinde insan cesetlerini iştahla yediklerine de şahit olmuşlardır…”
“Jerf! Bunlar sadece Siren Kasabası’nın turist çekmek için uydurduğu abuk sabuk hikayeler!” Andre, karşısındaki kişinin hızlıca fısıldarcasına söylediği sözleri sabırsızca kesmişti, fakat yüzünde bir anlık korku da belirmişti.
Geriye doğru büzülen, kalın gözlüklü, göğsünde kitap tutan ufak tefek bir adam, Andre’den korkmuş gibiydi, ancak sessizce itiraz etti, “O zaman, Siren Kasabası’na gelen turistlerin gizemli bir şekilde kaybolmasını nasıl açıklayacaksın? Geçen ay, Siren Kasabası’na gelen on iki turistin hepsi kayboldu! Polis her yeri aradı, ama kimse onları kasabadan ayrılırken dahi görmemiş…”
Bai Liu oyun paneline baktı.
[NPC Adı: Jerf]
[Karakter Bilgisi: Deniz halkı ve deniz yaratıkları gibi doğaüstü varlıklara güçlü ilgi duyan birisi. Lucy ve arkadaşlarının Siren Kasabası’na gitmek üzere olduklarını öğrenince, hevesle onlara katılmak istedi. Siren Kasabası’nın efsaneleri ve hikâyeleri hakkında oldukça bilgi sahibidir.]
Andre karşılık verdi, “Muhtemelen sadece boğulmuşlardır. Denizde boğulmak falan da gayet normal.”
Jerf ise bu düşüncesine katılmayarak karşılık verdi, “Polis bir aydan fazladır denizi arıyor ve bir tane bile ceset bulamadılar. Gerçekten denize düşmüş olsalar bile, yine de bu asla normal değil.” Sesi fısıltıya yakın, karanlık, heyecanlı bir ton aldı. “Cesetleri deniz insanları tarafından yenilmişse, neden kurtarılacak ceset olmadığını da, neden polisin bulamadığını da açıklar…”
Andre sonunda öfkeyle. Jerf’ün kafasına sertçe vurdu, “Kes sesini artık! Seni siktiğimin dört gözlü ucubesi! Deniz insanı da deniz insanı diye kendini parçalayıp duruyorsun! O boktan deniz insanlarına asıl sen benziyorsun!”
Andre oldukça sert vurmuştu, Bai Liu bile Jerf’ün kafasının koltuğun kenarına çarptığını net bir şekilde görmüştü. Başı dönen Jerf de Andre’ye vurdu. Vurması Andre’yi daha da çileden çıkarınca birkaç kez daha vurdu. Öyle sert vuruyordu ki Jerf’ün dişlerinden biri ağzından fırlamıştı.
Jerf tek kelime etmeden dişini yerden aldı. Andre’ye kin dolu bir bakış atarken, fısıldayarak bir şeyler mırıldandı.
Kimse duymamıştı, ama Bai Liu’nun her zaman keskin bir işitme yeteneği vardı. Jerf’ün mırıldandığı cümleleri harfi harfine duymuştu,
“Deniz halkı, kesinlikle seni parçalara ayırıp yutacak, Andre.”
Bai Liu kaşını hafifçe kaldırdı, ancak hiçbir şey söylemedi. Bu NPC’lerin karakter ilişkileri belli ki biraz karmaşıktı.
Görünüşe göre Andre’nin Jerf’e rastgele vurup bağırması bir iki günün meselesi değildi ve bu Jerf, “deniz halkı” ile bir intikam planı yapmış gibiydi.
Şoför, Bai Liu’nun parasını verdiği Siren Kasabası’ndan bir yerliydi. Lucy’nin konuşmalarından, Bai Liu, kendisinin ikici nesil zengin bir genç olduğunu ve grubun seyahatini, konaklama ve yiyecek masraflarını da kendisinin karşıladığını öğrenmişti. Şoförü de büyük bir ücretle tutmuş, şoförden yerel bir otel bulmasını rica etmişti.
Araba gece yarısına kadar yol aldı ve sonunda o gizemli Siren Kasabası’na vardı. Şoförün anlattığına göre Siren Kasabası, bir zamanlar balıkçılık ve batık gemileri kurtararak geçinen, ıssız ve bakımsız küçük bir sahil kasabasıydı, ta ki yeni bir belediye başkanı, deniz insanlarının efsanelerini pazarlayarak, kasabayı turistik cazibe merkezine dönüştürene kadar. O zamandan sonra Siren Kasabası turizm sayesinde refaha kavuşmuştu.
Ancak geçen ay, birbiri ardına turistlerin başına türlü türlü olaylar gelmişti. Bu turistler, Andre’nin söylediği gibi ‘’denize düşen kişiler’’den değillerdi, hatta bazıları sahile gitmeye bile fırsat bulamadan, gizlice ve sessizce Siren Kasabası’nın farklı köşelerinde kaybolmuşlardı. Örneğin, bir turist o akşam otele yerleşmişti, ancak ertesi sabah ortadan kaybolmuştu. Odanın kapıları sıkıca kapalıydı, dışarı çıktığına dair hiçbir iz yoktu, yatak hala sıcaktı, ancak o kişiyi bir türlü hiçbir yerde bulamamışlardı.
Nihayetinde, turizm sezonu zirveye ulaşmasına rağmen, Siren Kasabası inanılmaz derecede ıssızlaşmıştı. Birçok otel ve pansiyon da, iflas nedeniyle kapanmıştı.
Siren Kasabası gerçekten harap hâldeydi. Her yerde rüzgarla savrulmuş çitler ve balık ağları vardı. Deniz kabukları ve deniz yosunları çamurlu zemine dağılmıştı. Sadece birkaç otel yarı yarıya iyi durumdaydı. Bai Liu ve arkadaşları kasabaya vardıklarında gece yarısını geçmişti, ama hala sokaklarda yürüyen çok sayıda kasabalı vardı.
Bu insanlar, başta aynı ritimde deniz kenarına doğru ilerliyorlardı, ancak Bai Liu ve arkadaşları minibüsle kasabaya girer girmez, denize gitmekte olan kasaba halkı birden durdu. Başlarını eğip, gözleri sabit bir şekilde Bai Liu’nun minibüsüne baktılar.
Bu kadar çok insanın gece yarısı birdenbire onlara bakması, Lucy’nin tüylerini diken diken etmişti. Hafifçe çığlık attı ve Bai Liu’nun kollarına sığındı.
Ancak o, Bai Liu’dan çok daha uzun olduğu için, Bai Liu’nun omzunun üzerinden başı görünüyordu, bu da sanki Bai Liu ona sarılıyormuş gibi bir izlenim veriyordu.
Bai Liu: “……”
Bai Liu başını çevirip şoföre sordu:
“Gecenin bir yarısı olmuşken, bu insanlar gece denize niçin gidiyorlar?”
Şoför başını iki yana salladı:
“Son zamanlarda turistler gelmediği için ekonomi berbat durumda olunca, balıkçılığa geri dönmek zorunda kaldılar. Hiç balık tutmadığından bilmezsin sen, ama en değerli balıklar güçlü ışıktan kaçınır, sadece geceleri ortaya çıkarlar. Bu yüzden gece denize açılıyorlar.”
Kasabalılar, Bai Liu’ya oldukça garip bir şekilde bakıyordu. Gözlerinde gece karanlığında parlayan kedi gözlerinin yeşil parlaklığı vardı ve yüzlerinde de tuhaf bir ifade vardı. Sanki gülüyorlarmış gibi görünüyorlardı, ama ağız köşeleri tam olarak yukarıya doğru kalkmıyor, aksine kasılır gibi titriyordu.
Ellerinde balık ağları ve balık kancaları vardı, bazıları ise ışığı emmiş gibi parlayan gaz lambalarını taşıyorlardı. Gözlerini ayırmadan, Bai Liu’nun minibüsüne pür dikkat bakıyorlardı. Gözleri, arabayla birlikte hareket ediyor, sanki ellerindeki balıkçılık malzemeleriyle araca her an saldıracaklarmış gibi bir izlenim bırakıyordu.
“Bu adamlara karşı dikkatli olsanız iyi edersiniz.” diye uyardı şoför. “Son zamanlarda epey para sıkıntısı çekiyorlar ve siz bayağı zenginsiniz.”
Bai Liu, ikinci nesil zenginliğiyle ve cömertliğiyle bilindiğinden, şoför onlara kasabadaki en iyi otele yer ayarlamıştı.
Bu otel, kasabanın genel havasıyla tam bir tezat oluşturuyordu. Son derece modern ve şık bir beş yıldızlı otel tarzındaydı. Kapısının önünde bir çeşme havuzu bile vardı.
Çeşmenin içinde çarpıcı derecede gerçekçi bir denizkızı heykeli duruyordu. Bu denizkızı heykeli son derece canlı bir şekilde oyulmuştu. Parlak mermer derisi, solgun ay ışığında neredeyse insan derisinin parıltısına benzer bir ışıltı yayıyordu. Uzun saçları, dolgun göğüslerini ve kıvrımlarını örterek aşağıya doğru sarkıyordu. Balık kuyruğu havuzun içinde dik bir şekilde duruyordu. Gözleri yere doğruydu, ifadesi kederliydi ve elinde dolu bir su testisi tutuyordu. Testiden sahte mika inci taneleri dökülüyor, çeşmeden akan su havuzda deniz dalgaları gibi bir ses çıkarıyordu.

Şoför, otelin kapısının önüne doğru ilerlerken çeşmenin etrafında arabayı döndürdü.
Tam o esnada ani bir çığlık duyuldu. Jerf, otelin kapısındaki denizkızı çeşme heykelini işaret ederek bağırdı: “O, az önce bana baktı! Az önce hareket etti!”