Qiang Jin Jiu 41. Lanzhou

Share
  • 28 Şubat 2023

NSFW UYARISI!!!!

Kıyafetleri yukarı kaydırılmıştı ve ay ışığı gibi ışıyan teni dokunulduğu zaman buz gibi soğuk hissettiriyordu. Okşama yoktu, sadece birbirlerini paramparça ediyorlardı. Sisli, hissedilen gece; eriyip engin bir pınara, ateşli bir tutku ve sarhoş eden hazza dönüşmüştü. Xiao Chiye bu sudan aldı. Duygularının gelgitli dalgaları arasından kendini desteklemek için mücadele etti ve zorlukla soluk alırken Shen Zechuan’ın gözlerini gördü.

Bu gözlerde, şehvet içinde boğulan birinin ateşinden eser yoktu. Hatta şu anda absürt hareketlerini dahi yansıtıyorlardı.

Xiao Chiye, kılıç gibi içinden geçen bir heyecan dalgası hissetti. Shen Zechuan’ı ısıtana kadar, bu suyu coşkulandırana kadar okşadı. Shen Zechuan’ı yüksek bulutların arasından alıp kollarının arasına hapsetti ve onu yalayıp ısırırken kasti bir şekilde sertçe ezdi. Shen Zechuan’ın ensesini ısırmak, ağzına koca bir ağız dolusu cezbedici bir iksir* almak gibiydi.

Ç.N.:迷魂汤, Birini büyülemek için kullanılan mitolojik sihirli bir iksir.

Gece tümüyle ıslaktı ve yatak takımı terle sırılsıklam olmuştu. Yatakta birbirlerine dolanan bacakları yorulmuştu ve Xiao Chiye mutluluğu, bu kaçınılmaz çarpışmalarda yavaş yavaş yakalamıştı. Kendini yumuşak bulut yığınlarına bıraktı ve aynı yumuşak bulut yığınlarında sertleşerek hızla devam etti. Sessizce Shen Zechuan’ın hayati noktasına doğru itti, öyle ki Shen Zechuan, kalkık boynunu korkusuzca Xiao Chiye’nin gözleri önüne sunarken bile yutkunmak için kendini zorlamak zorunda kalmıştı.

Xiao Chiye bu boynu öptü ve Shen Zechuan’ın bacaklarını kaldırdı. O artık hırsın gözünü kör ettiği bir münafık değildi.* O, düşmanın inine hücum eden ve karanlıkta öldürmek için içeri giren sıradan bir adamdı. Shen Zenchuan’ın Chashi Obruğu’nu hatırlamasını ve bedenlerinin istekle birleşmesini unutmasını imkânsız hale getirmişti.

Ç.N.: 坐怀不乱, İlkbahar ve sonbahar döneminde Lu’lu Liuxie Hui, evsiz bir kadınla tanıştığı bir gece şehir kapısında kalmış. Kadının soğuktan donacağından korkarak kadını, kucağına oturtmuş (ya da bağrından kucaklamış) ve üşümesin diye kendi giysilerini kullanmış. Tüm gece, Liuxie Hui ahlaka mugayir olmayan bir hareket yapmadan geçmiş. Çok daha sonraları bu, yakınında güzel bir kadın varken bile ayartmalardan etkilenmeyen dürüst bir adamı tarif etmek için kullanıldı.

Tutunacakları, hayat kurtaran bir sapsaman yoktu. Bu, ıstıraplarından kurtulmaları için bir haz gecesiydi. Zevk, azgın bir cehennem ateşi gibi vücutlarını yakıyordu. Shen Zechuan yatak başlığına uzandı ve Xiao Chiye onu geri çekip kucağına hapsetti.

“Devam et, bana ne kadar vahşi olabileceğini göster,” diye fısıldadı Xiao Chiye, “Beni yüz üstü bırakarak çılgına dönmemi istiyorsun, peki ama kaçmaya nasıl cüret ediyorsun? Kimin daha vahşi olduğunu görmek istemez misin? Korkmuyorum.”

Shen Zechuan gözlerini kapatıp nefes nefese kalırken yanağı çarşaflara sürtündü. Yüzünde dayanamamanın verdiği o acı ifadesi büyüleyici bir ayartmaydı.

Nasıl olur da yüzü böyle görünebilir?

Xiao Chiye, çenesini sıktı ve nefes almasına veya dinlenmesine izin vermeden öpmek için yukarı kaldırdı. Belinin arka yanları* uyuşmaya başladığında, tamamen içine boşaldı.

Ç.N.: 腰眼, Sırtın küçük bölümünün her iki tarafı:

Shen Zechuan hâlâ doruk noktasında titriyordu fakat Xiao Chiye durmadı. Shen Zechuan’ı çevirdi ve içine yeniden girdi.

Soğuk rüzgâr pencerenin dışında bir an bile durmaksızın uğuldadı ve bastırılmış nefes sesleri karanlığı delip geçti. Xiao Chiye, Shen Zechuan’ı defalarca öperken ter damlaları akıyordu.

Yenilgiyi kabul etmek istemiyordu.

Fakat çoktan bozguna uğramıştı.

◈ ◈ ◈

Xiao Chiye uyumuştu.

Çehresindeki gaddarlık ve hiddet, küstahlıktan duyduğu bir çeşit hoşnutsuzluğa dönüşmüştü. Shen Zechuan’ın bileklerinden birini kavramıştı, kış gecesinde iki adam birbirine sokuluyor gibi görünüyordu, haliyle tüm o acımasız öpücükler kavurucu bir fırına dönüşmüştü.

Bütün gece, dışarıda kar söğüt salkımları gibi usul usul yağmıştı. Rüzgârın sesi hiçbir yerde duyulmuyordu.

Gün doğmak üzereyken Shen Zechuan bileğini Xiao Chiye’nin himayesinden çekti. Xiao Chiye’nin parmakları örtünün altında hareket ederek onun peşinden gitti.

Dışarıdaki Chen Yang, Shen Zechuan’ın odadan çıktığını gördü.

“Askeri talim alanı.” Shen Zechuan az ve öz bir şekilde belirtti.

Chen Yang başını salladı. Gitmesi için yol verecekken Shen Zenchuan’ın dudaklarındaki yara ilişti gözüne. Sanki bir şey söyleyecekmiş gibi görünüyordu ama tereddüt etti.

Shen Zechuan ona kısa bir bakış attı ve ne düşündüğünü fark etti, bu yüzden “İmparatorluk Korumaları’nın yeniden yapılanma emrinin bu birkaç gün içinde bildirilmesi gerekiyor. Bu süreçteki kibar davranışın için teşekkürler,” dedi.

Chen Yang konuştu, “Birkaç gün önce-“

“Olan oldu; sözünü etmeye gerek yok,” dedi. Shen Zechuan bugün gereksiz bir şekilde soğuktu. “Gelecekte Qudu’ya devriyede olacağız, yani istesek de istemesek de birbirimizle karşılaşacağız. Temkinli olacağım ve birkaç İmparatorluk Ordusu biraderine ihtiyatlı olmalarını da tembih edeceğim.”

Chen Yang duraksadı.

Fakat Shen Zechuan gülümsedi ve devam etti, “İmparatorluk Ordusu’nun bugünkü konumunda olması kolay olmadı. Fakat zaman değişir ve her köpeğin bir günü vardır, bu yüzden kim kesin olarak, geleceğin ne getireceğini söyleyebilir ki?”

Chen Yang’ın cevabını beklemeden cübbesini kaldırdı ve gitti.

Ding Tao omuzlarındaki karı silkeledi ve havada asılı kalmak için yere düştü. Ağzındaki çalıyı salladı ve Shen Zechuan’ın arkasından kaşlarını çatarak baktı.

Bunu gören Chen Yang, “Mesele nedir?” diye sordu.
Ding Tao: “Sence de bugün biraz hüzünlü değil mi?”

Chen Yang, Shen Zechuan’ın elbisesinin köşesini görmek için başını çevirdi. “Öyle mi dersin? Bana iyi gibi geldi. Gülümsüyor,” dedi.

Ding Tao kitabını göğsünden çıkardı ve havada beklerken birkaç karakter karaladı. “Belki de dün gece İkinci Genç Efendi’yle kavga ettiler. Epey bir gürültü patırtı duydum çünkü,” diye hayıflandı.

Chen Yang biraz utanarak başını kaldırdı ve “Gu Jin, ona hayatın gerçeklerini* öğretmedin mi? Hesaplarıma göre bu delikanlı çoktan on altı yaşlarına girdi. Onun şu an Libei’de bir eş bulup evlenme zamanı.”

Ç.N.: 人事 [rén shì] İnsani meseleler, hayatın gerçekleri. Cinsellik için bir örtmece olarak da kullanılır.

Gu Jin cevap vermedi.

Chen Yang, “Beni duyuyor musun?” dedi.

“Kulaklarına pamuk tıkamış!” Ding Tao kitabı göğsüne soktu ve Gu Jin’in kulaklarına tıkadığı pamuklardan birini çıkarmak için arkasına döndü. “Jin ge! Chen Yang seni çağırıyor!” diye bağırdı.

Gu Jin irkildi ve neredeyse kayıp düşüyordu. Ding Tao’nun yüzünü sertçe itti ve başını uzatıp kaşlarını çatarken “Ne var?” diye sordu.

Chen Yang, Ding Tao’yu işaret etti ve “Yolla onu. Onu sat ve bu ayki şarap stoğuna ekle,” dedi.

Gu Jin, Ding Tao’yu ensesinden yakaladı ve “Bu kiloyla çok bir şey etmez,” dedi.

Odanın içinde hareketlenme olunca üç adam da aniden sessizliğe gömüldü. Bir sürenin ardından Xiao Chiye odadan çıktı. Kıyafetlerini giyerken etrafa şöyle bir göz attı ve ardından Ding Tao’ya baktı.

“Birkaç güne başkente Dage geliyor,” Xiao Chiye’nin dudağı konuştuğu zaman biraz acımıştı. Dilini bastırdı fakat hemen bıraktı. “Önemsiz meseleleri rapor etmeye gerek yok.”

Ding Tao, yemleri gagalayan civciv gibi başı sertçe salladı.

Bir an duraksadıktan sonra Xiao Chiye “Hâlâ ne duruyorsun?” diye sordu.

Ding Tao şaşkınlıkla kafasının arkasını kaşıdı. Önce Chen Yang’a baktı, sonra Gu Jin’e ve en son tekrar Xiao Chiye’ye döndü. “Genç Efendi, bugün nöbetçiyim de,” dedi.

Xiao Chiye, “Gözünü üstünden ayırmamanı söylediğim adam nerede?” diye sordu.

“Şey, o gideli oldu bayağı…” dedi Ding Tao.

Xiao Chiye hiçbir şey demedi. Chen Yang atı yönlendirdiği vakit Xiao Chiye üzerine atladı. Gitmeden önce Ding Tao’yu işaret etti. “Kovun şunu.”

Ding Tao henüz ata binmemişti. Xiao Chiye’nin sözlerine tepki veremeden hemen önce Chen Yang ve Gu Jin onu çoktan yukarı kaldırmıştı. Küçük kitabını sıkıca kavrarken beti benzi atmıştı, “Yapmayın etmeyin. Genç Efendi, Genç Efendi! Son zamanlarda yanlış bir şey yapmadım ki-“

Çoktan kapı dışarı edilmişti.

Onu kovduktan sonra Chen Yang bir adım ileri çıktı ve “Efendim, Shifu bugün geliyor olmalı,” dedi.

Xiao Chiye tek bir kelime daha etmeden atını mahmuzladı ve şehri terk etti.

◈ ◈ ◈

Shen Zechuan, Feng Dağı’ndaki askeri talim alanına gitmemişti. Onun yerine Zhao Zui Tapınağına dönmek kara göğüs vermişti.

Ji Gang onu birkaç gündür görmemişti, dolayısıyla Shen Zechuan’ı içeri kabul ettikten sonra ona kızarmış tavuk almak için koşturdu. Büyük Üstat Qi de onu görmeyeli bayağı olmuştu. O an, bir fırça tutuyor ve karakterleri yazmak için gözlerini kısarak bakıyordu. Shen Zechuan’ın girdiğini görünce fırçayı fırlattı ve “Lanzhou!” diye bağırdı.

Shen Zechuan, Büyük Üstat Qi’nin karşısında dik oturmak için elbisesini kaldırdı.

Büyük Üstat Qi, “İmparatorluk Korumaları’nın yeniden yapılanma emri kısa süre sonra sonuçlanacak, değil mi? Nereye gitmek istiyorsun?” dedi.

Shen Zechuan, “İmparatorluk Nakliye Ofisine. İmparatorun yakınına,” diye cevapladı.

Büyük Üstat Qi başını salladı. Shen Zechuan’ın dudağındaki yarayı görünce konuyu değiştirdi ve “Son zamanlarda dışarıda bir şey oldu mu?” diye sordu.

Bir anlık sessizlikten sonra Shen Zechuan konuştu, “Majesteleri koruması için Hai Liangyi’ye sahip olduğundan, korkarım ki umutsuz bir dava bile devlet direği gibi görünebilir, tıpkı çürümüş bir kerestenin bir kirişmişçesine davranması gibi.* O zamanlar Xiao’Er’ı kurtarmamın sebebi Majestelerinin tahta çıkışının zaten önceden belli bir şey oluşuydu. Onu öldürmek, aksine satranç tahtasını mahveder.”

Ç.N.: 朽木(也能) 充栋梁 Bir kiriş gibi davranan çürümüş tahta; devletin direği gibi görünen umutsuz bir vaka.

“Mahvolmuş bir satranç tahtası ne ki. Asıl korkulması gereken şey bozulmuş kalp ve zihindir.” Büyük Üstat Qi ona baktı. “İkinci Genç Efendi Xiao’nun yanında kaldığın onca günde yeni bakış açıları mı kazandın?”

Shen Zechuan parmaklarındaki mürekkebi sildi ve konuşmadan önce uzun bir süre düşündü, “Onun Xiao Jiming’ten sonra doğmuş olması çok yazık. Onu bu hayatta kontrol altında tutabilirlerse ne mutlu, fakat tutamazlarsa…”

Shen Zechuan, Büyük Üstat Qi’ye baktı fakat sözlerine devam etmedi.

Fakat Büyük Üstat Qi, “Lanzhou, hâlâ anlamıyorsun,” dedi

Shen Zechuan biraz afallamıştı.

Büyük Üstat Qi ayağa kalktı ve iki adım attı. Avludaki kara dik dik baktı ve aniden derin bir iç çekti. “Sen Ji Lei’yi öldürdün.”

Shen Zechuan parmaklarını silmeyi bıraktı.

Büyük Üstat Qi, olağanüstü felsefi bir halde konuştu, “Lanzhou, ikimiz de burada kapana kısıldık. Nefretle yaşıyoruz fakat nefretin bizi öldürmesine izin veremeyiz. Beş yıl önce böylesine tamamen içi zalimlik dolu bir davranış sergileyemezdin. Fakat beş yıl sonra, böyle temiz ve liyakatli iş yapmak için daha şimdiden yönetimi ele geçirebilirsin. Sana klasikleri öğrettim fakat nefretinin seni yönlendirmesini istemiyorum. Yaşayanların canını aldığında adil olmak zordur. Çok uzağa düşersen geri dönemeyebilirsin. İçindeki şeytanları kovmazsan, sonsuza kadar bir kâbusa tıkılı kalacaksın. Ji Lei ölümü hak ediyor ve onu bir kesikle bitirsen bile yine de onun için ölüm olacak bu. Duanzhou’daki günlerini düşün bir. Senin soğuk kanlı ve taş kalpli bir yolda yürümeni istemiyorum. Xiao Chiye’nin, Xiao Jiming’ten sonra doğmuş olmasının çok yazık olduğunu söyledin. Sana söyleyeceğim şey bunun tam tersi.

“Sadece bir anlığına, Ji Mu’nun bugün Libei’de Kalıtsal Prens olduğunu düşün. Seni Qudu’da bırakmasının alternatifsizlikten başka bir sebebi olabilir mi?

“Değerli bir kılıç ancak ve ancak bileyerek keskinleştirilir. Xiao Chiye bir kılıç. O henüz kendisini fark etmedi fakat ağabeyi yıllardır bunun farkında olarak ona büyük umutlar besledi. Libei’de hak ettiği övgüler konusunda hiçbir zaman pinti olmadı. İşe yaramaz bir evlat* olsaydı, onu mutlu etmek için üzerine titremeyi seçerlerdi. Fakat Xiao Jiming onu sadece savaşlara götürmekle kalmayıp, ona birlikleri yönetmesi için tam yetki verdi. Geri çekilmek için yer bırakmadığına göre, o zaman küçük kardeşini teslim etmesi gerçekten onu aşağılamak için miydi? Beş yıl önce, Xiao Chiye Libei’de kendini nasıl tutacağını bilmiyordu, fakat şimdi çoktan kibrini ve inatçılığını nasıl kontrol edeceğini öğrendi. Ağızdan ağıza öğrendiğin her şey yüzeysel olabilir; Ancak ve ancak kendi yaşadığın acılarla anladığın şeyler senin gerçek ustalığındır. Xiao Jiming harika bir ağabey. Xiao Jiming’ten sonra doğmuş olmak Xiao Chiye için hiçbir şekilde dünyanın en acınası şeyi değil. Lanzhou, bu kardeşçe duyarlılık en çok senin anlayacağın şey olmalı. Ancak artık en az anladığın kardeşlik haline geldi.”

Ç.N.: 废子 Aynı zamanda Weiqi’de işe yaramaz bir taş (değersiz satranç taşı) anlamına gelen bir terimdir. Ama kelimenin tam anlamıyla işe yaramaz erkek evlat olarak da kullanılabilir.

Büyük Üstat Qi uzun bir süre bekledi, biraz hüzünlü ve canı sıkkın görünüyordu. Daha sonra yeniden Shen Zechuan’a baktı ve buruşmuş avucuyla Shen Zechuan’ın kafasını yavaşça okşamak için diz çöktü.

“Öğretmenin sana klasikleri öğretti ve saygı ismi Lanzhou’yu verdi. Serin kanlılık, yeşim basamaklarda büyüyen bir orkidedir. ¹ Sınırsızlık, sefalet denizini geçen teknenin ² ufuklarıdır. Genişlik, yüz ırmağı barındıran bir yürektir ve enginlik, bin tane gölü kuşatan hayal gücüdür. Sen iyi bir çocuksun. Ölüm, sona ulaşmak için sadece bir araçtır. ³ Nefreti yok etmek zor olabilir ama kalbinin doğası hiçbir surette değişmemeli.⁴ Lanzhou, ah Lanzhou hâlâ daha shifun ve hocan yok mu? Neden kendini böyle bir dönüm noktasına zorluyorsun? Bu beş yıl boyunca mutsuzluğunu dile getirmek kötü bir fikir olmayabilir.”

Ç.N.: ¹: “Lan” 兰 orkide ismi; Çin sanatında Dört Soylu Erkeği (四君子) ifade eder. Bunlar erik (梅), orkide (蘭), bambu (竹) ve kasımpatıdır (菊).

²: “zhou” 舟 ismi. Lanzhou (兰舟) kelimesi aynı zamanda bir bütün olarak zamanda mulan manolyası ağacından yapılmış bir tekneyi ifade eder yani tekne için kullanılan şiirsel bir terimdir.

³: 杀人不过点头地, bir şeyler yaparken kendinize rahatlık payı bırakmak anlamındaki metafordur. Masum insanları incitmekten veya başkalarına daha fazla acı ve talihsizlik getirmekten kaçınmak amacıyla çok ileri gitmeyin ki bu da sizlerin yararına olan bir durum değildir.

⁴: Kısaca, temelde ona cömert ve açık fikirli olmasını öğütlüyor. Düşmanlarını çok uzaklaştırma. Nefret duyabilir ama nefretin onu değiştirmesine izin vermemelidir.

Shen Zechuan, Büyük Üstat Qi’ye boş gözlerle baktı.

“Yirmi beş yıl önce Veliaht Prens Hazretleri gitti. Onun yerine o darbeyi ben yemediğim, düşmanı kendi ellerimle öldürmediğim için her gün o kadar hasret duyuyorum ve her gün o kadar kızıyorum ki. Bu duruma gelene dek kızgınlıkla sarhoş oldum. Ben senin öğretmenin oldum. Ben.” Büyük Üstat Qi biraz duygu seli yaşadı. “Düşmanımı benim için öldürmeni istiyorum. Fakat kim olduğunu unutan bir kılıca dönüşmene izin veremem… Sen bir insansın Lanzhou. Duanzhou’daki pervasız günlerini unutma. Ji Mu ölmüş olsa da bunun suçlusu sen değilsin. Bu Gökler’in emri. Geçmişte olan geçmişte kalır. Sen kaçmadın ve günahı omuzlanmak için Chashi Obruğu’ndan sağ kurtuldun. Sen onun için, o 40.000 asker için varlığını sürdürüyorsun! Salak çocuk, Ji Gang çok dikkatliydi, nasıl oldu da yanlış kişiyi suçlayacak kadar yoldan çıkmana izin verdi?!”

Shen Zechuan gözlerini kapadı.

Ji Mu’nun çağırışlarını duydu ve Xiao Chiye’nin kokusunu düşündü. Tam o anda, o kokuya neden böyle delice aşık olduğunu nihayet anlamıştı. Chashi Obruğu’ndan kaçmasına izin verebilecek olan ışık – bu kavurucu güneşin parlaklığıydı.

Sadece bir anlığına olsa da kan akışlarını ve ok yağmurlarını, soğuğu ve cesetleri unutmasını sağlıyordu. Artık Duanzhou’daki günlerini hatırlayamıyordu. Çok belirsizdiler. O kadar belirsizlerdi ki, önceki hayattan bir anı gibi geliyordu. Artık Ji Mu’nun içtenlikle gülümseyen yüzünü bile hatırlayamıyordu. Her an kendine işkence ederek bir kabusa dalmıştı.

Ji Mu ölmüştü.

O gün ölen neden kendisi değildi ki?

Shifusunun onu suçlamaması, en büyük suçlamanın ta kendisiydi. Kurtulamadığı şey, ömür boyu peşini bırakmayan suçluluk duygusuydu. Zaman içinde sonunda kendisini öldürdüğünü dürüstçe Büyük Üstat Qi’ye söylemenin hiçbir yolu yoktu.

Xiao Chiye, sahip olmadığı her şeye sahip olan diğer uçtaki yansımaydı. Xiao Chiye’yi gözlemlemiş, onu çelimsizce taklit etmeye çalışmıştı, böylece daha çok insan gibi görünebilirdi. Bu bedence yaşayan Shen Zechuan’ın iğrenç bir katil olduğunu kimseye söyleyemezdi.

Uçurumun kenarında duruyordu çoktandır.

Shen Zechuan, öğretilerini saygıyla dinleyen bir çocuk gibi, gözlerini Büyük Üstat Qi’nin avuçlarına indirdi. Yürekten dinledi. Ancak tam da o esnada artık gözyaşı dökemeyeceğini fark etti.

Boğazı hafifçe düğümlendi. En sonunda rahatlamış hissederek “Bu… Hocanın dediği gibi,” dedi.

◈ ◈ ◈

Üç gün sonra İmparatorluk Korumaları’nın yeniden yapılanma emri duyuruldu. Sekiz Büyük Eğitim Bölüğü’nün resmi Yardımcı Komutanı Han Cheng, İmparatorluk Korumaları’nın baş komutanı olarak transfer edilirken İmparatorluk Korumaları’nın On İki Ofis personeli başka bir bölüme aktarılmıştı. Shen Zechuan, Fil Evcilleştirme Ofisi’nden İmparatorluk Nakliye Ofisi’nde yeniden görevlendirildi ve Ge Qingqing Yargıçlıktan Bölük Komutanlığı’na terfi etmişti.*

Ç.N.: 镇抚 Yozlaşmış devlet yetkililerini işkence kullanarak bastırmada uzmanlaşmış İmparatorluk Hapishanesi’nin yargıcıdır. Ming Hanedanlığı döneminde İmparatorluk Korumalarına bağlı olan bir Güney ve Kuzey Hapishane vardı. Güney Hapishanesi askeri yasaları yorumlayan ve askeri zanaatkarları yönetmekten sorumluyken Kuzey Hapishanesi ise İmparator tarafından atanan davalardan sorumluydu.

Shen Zechuan’ın yeni künyesinde “İmparatorun Muhiti” yazıyordu. İmparatorluk Nakliye Ofisi, İmparatora yakın olmak ve onun nezaketini almasını en kolay hale getireceği için gidilecek en iyi yerdi.

Aslen İmparatorluk Ordusu’nun Naipi olan Xiao Chiye, Sekiz Büyük Eğitim Bölüğü Komutanlığı görevini de üstlendi ve böylece Qudu askeri devriyeleri üzerindeki otoritesini yasallaştırdı. O bir geceden sonra, Zuo Qianqiu’yu karşıladı ve Feng Dağı’nda askeri talim alanlarında kaldı. Shen Zechuan İmparatorluk Ordusu Konutu’ndan çıkana kadar iki adam birbirini bir daha hiç görmedi.

“Efendim.” Chen Yang, diğer yanındaki Xiao Chiye’ye katıldı ve yumuşak sesiyle “Asıl düzenleme At Evcilleştirme Ofisiydi. Yeniden yapılanma emri verildiğinde, İmparator Nakliye Ofisi olacağını kim beklerdi ki,” dedi.

Xiao Chiye, “Çin Halkası” yapbozu* çözüyordu. El hareketleri yavaşladı ve “Bu sadece umursamadığı anlamına gelebilir,” dedi.

Ç.N.: 九连环 kelimenin tam anlamıyla “birbirine bağlı dokuz halka” anlamına gelmektedir. Baguenaudier olarak da bilinir: birbirine bağlı sütunlar üzerindeki bir dizi halkadan ayrılması gereken bir döngü içeren düğüm açma bulmacasıdır.

Chen Yang, “Ama İmparatorun huzurunda çalışmak, hayatına mal olacak bir belayla karşılaşmasını daha kolay hale getirmez mi? O zamanlar eski İmparatoru ölüme sürükleyen Kıdemli Kâtip Hai’ydi,” dedi.

“İşin özünde geri ödeme söz konusu. Görevlerini yasal olarak yerine getirmeye baş koymuş değil.” Xiao Chiye halkaları bir kenara fırlatarak, “Ji Lei öldü. Han Cheng, Sekiz Büyük Eğitim Bölüğü’nden bir vekil. İmparatorluk Korumaları başı boş kaldı. Şimdi öne çıkarak ne yapmaya çalıştığını düşünüyorsun?” dedi.

Chen Yang bir süre düşündü ve “Eğer..”

“Eğer başarırsa,” dedi Xiao Chiye askeri talim alanına doğru bakarak. “İşte o zaman pençelerini ve dişlerini gösterecek.”*

Ç.N.: 爪牙 aynı zamanda uşaklara, rehinlere ya da suç ortaklarına atıfta bulunuyor.

Chen Yang konuşmaya cesaret bile etmedi.

Kısa bir süre sonra Xiao Chiye, “Ji Klanı, İmparatorluk Korumaları’na hükmediyor. Kalkanı olarak Ji Gang var. Geçmiş ilişkilerini ve eski duygularını kılıcı gibi kullanarak üst sınıfa yükselmek onun için çok kolay. Adamlarımızı içeri sokamasak da şansını azaltabiliriz. Terfi ve zenginliği elde etmek için bir gerekçe olmalı. İmparatorun önünde her şey yolunda giderse eğer, işte o zaman yapacağı herhangi bir hamle engellenebilir. İmparatorluk Ordusu, artık devriye gezme sorumluluğuna sahip olduğuna göre neden İmparatorluk Korumaları’nı uğraştırsın ki?” diyerek konuşmasına devam etti.

Chen Yang, “Bu astınız şimdi anlıyor,” dedi.

Xiao Chiye bir yudum su içti ve bir süre düşündükten sonra konuştu, “Göze batmayan bir yer seç ve ziyafet için sofrayı hazırlayın. Ben ve o, kavgamızı ortaya koysak da yemeğimizi de yiyeceğiz.”

Isırdığı dudağını büzdü.

“Sonuçta aynı dövüş okulunun akran öğrencileri olarak düşünülebiliriz.”

◈ ◈ ◈

Lianyin’in Notu: Bu bölüm sansürsüz versiyondur.

Pebbles’ın Notu: Bölümlerin çok geç geldiğinin farkındayız. Maalesef hayatımız her zaman yolunda gitmiyor. Beklediğiniz için teşekkürler.

Çeviri: Tuti | Edit: Pebbles