177. Shizun Uyuma Numarası Yapıyor

               Chu Wanning iki gündür gözünü dahi kapamamıştı, bu yüzden çok derin bir uykudaydı. Mo Ran’in hareketleri nazikti. Bu nedenle, Mo Ran’in sıcak kucaklamasıyla yatağa taşındığında rahatsız olmamıştı.

               Mo Ran onu yatağın ortasına yerleştirdi, boynunu eliyle destekleyip yastığa koydu ve yorganla örttü.

               Bütün bunları yaptıktan sonra oradan ayrılmadı. Yüzüne, santim santim, kapkara kaşlarından ince dudaklarına dek delicesine aşık bir halde baktı.

               Güzel.

               Shizunu, Wanning’i nasıl bu kadar güzel olabilirdi?

               O kadar güzeldi ki ona baktıkça kalbi yumuşarken alt bedeni sertleşiyordu.

               Kafa derisi uyuşmuştu ve mantığı boğazını sıkmış onu boğuyordu. Bunun yanlış olduğunu biliyordu ama Chu Wanning’in yüzü hemen yakınındaydı ve bedenindeki hafif haitang kokusu, narin giysilerini yırtan, onunla çırılçıplak, sıcak yatağa1 girmesi için ayartan sayısız yumuşak pençeler gibiydi.

               Belki Mo Ran’in damarlarındaki kan nehir gibi aktığından, belki kalbi bir savaş davulu gibi durmaksızın çarptığından ya da belki bakışları fazla sıcak olduğundan, mışıl mışıl uyuyan kişiyi yakıp uyandırmıştı.

               Kısacası, Chu Wanning gözlerini açmış ve ansızın uyanmıştı.

               “……”

               Bir an için kimse ses çıkarmadı, Mo Ran dimdik ayakta duruyordu. Chu Wanning’in sersemlemiş hali bir anda şaşkınlığa dönüştü, anka gözleri Mo Ran’in kavurucu gözleriyle buluştuğunda kocaman açılmıştı.

               Chu Wanning aniden uyandı, “Ne yapıyorsun?”

               Yakışıklı ve güçlü gencin yüzündeki ifadeyi net olarak görmek zordu. Yavaşça eğildi ve Chu Wanning o kadar şok olmuştu ki hareket etmeye dahi cesaret edemiyordu.

               “Sen……”

               Yaklaştıkça yaklaşıyordu.

               Kalbi küt küt atıyordu.

               “Şaa!”

               Yatağın yanından hafif bir ses geldi. Aniden, çevreleyen ışık söndü ve ortam daha da belirsiz ve puslu bir atmosfere gömüldü.

               Mo Ran eğildi ve yatağın perdelerini sıkıca çekti. Vücudunu doğrulttu ve yatağın kenarına oturdu.

               Yatakta uzanan Chu Wanning’e bakmak için başını eğdi ve yavaşça konuşurken sesi alçaktı, “Shizun’un uyuduğunu gördüm, bu yüzden perdeleri indirmene yardım etmek istedim ama seni uyandıracağımı düşünmemiştim.”

               Chu Wanning hiçbir şey söylemedi. Yastığa yaslandı ve ona bakmak için başını hafifçe çevirdi.

               Başlığın kancasından yeni çıkmış olan koyu sarı perde Mo Ran’in arkasında yavaşça dalgalandı. Dışarıdaki mum ışıkları, kışın pencerelerde yoğunlaşan bir sis gibi yoğun ve belirsiz hale gelmişti. Çok karanlıktı ve genç adamın yakışıklı yüzü net bir şekilde görülemiyordu. Sadece bir çift göz, karanlık gecede kayan yıldızlar gibi parlıyordu.

               Mo Ran aniden ona “Shizun,” diye seslendi.

               “Hım?”

               “Sana sormak istediğim bir şey var.”

               “……”

               Müridin cesareti karanlıktan yararlanarak artıyor gibiydi.

               Chu Wanning’in kalbi sıkıştı ve kendi kendine “O brokar keseyi mi soracak?” diye düşündü.

               Yüzü sakindi ama göğsü duygularla inip kalkıyordu.

               ––––Uyuyor numarası yapmak için çok mu geçti?

               Mo Ran, “Nerede uyuyayım?” diye sordu.

               Chu Wanning: “……”

               Yoğun bir gecenin ardından, Mo Ran yerde uyumaya karar vermişti––––

               “Yatak çok küçük.” Doğrusu, sorduktan hemen sonra pişman olmuştu. Dinç ve hâlâ kanı kaynayan bedeniyle Chu Wanning ile yatmasa daha iyi olacaktı. Bir erkeğin arzularının ne kadar korkunç olabileceğini bilmiyor değildi.

               “Yerde yatacağım.”

               “……Fazladan yatak var mı?”

               “Bir yatak var.”

               “Soğuk olmaz mı?”

               “Hayır, sadece biraz daha saman sereceğim.”

               Bunu söyledikten sonra Mo Ran saman almak için dışarı çıktı. Bir yığınla geri geldi ve düzgün bir şekilde yere koydu. Az önce onun tarafından işkence gören Chu Wanning’in artık uykusu yoktu. Başını desteklemek için vücudunu eğdi ve tek eliyle perdeleri kaldırdı. Sessizce adamın meşguliyetini izledi. Yıldırım hızıyla kendine tek kişilik bir yatak hazırlamıştı.

               “……”

               “Uyu Shizun. Tatlı rüyalar.”

               Adam kıyafetleriyle uzandı ve battaniyeyi üzerine çekti. Kara gözleri nazikçe ve sabit bir şekilde yataktaki Chu Wanning’e baktı.

               Chu Wanning, “Mn,” dedi.

               Mo Ran’in “Ben çok dürüstüm,” bakışını gören Chu Wanning rahatlamıştı. “Ben çok soğuk ve kibirliyim,” bakışı atmış ve yatak perdelerini gelişigüzel bir şekilde kapatıp yatmıştı.

               Ancak Mo Ran tekrar doğruldu.

               “Ne yapıyorsun?”

               “Işıkları söndüreceğim.”

               Adam ayağa kalkıp mumları üfledi.

               Oda sessizliğe büründü. Yatakta yatan shizun ve müridin her ikisi de kendi düşüncelerine dalmıştı. İkisi de sonsuz gecede hafifçe parlayan haitang ve kelebeklere bakıyordu.

               “Shizun.”

               “Yine ne var? Hâlâ uyumuyor musun?”

               “Uyuyacağım.” Mo Ran’in sesi çok nazikti. Geceleyin, özellikle yumuşaktı. “Sadece aniden sana bir şey söylemek istedim.”

               Chu Wanning dudaklarını birbirine bastırdı. Kalbi ilk çılgınca tahminlerde bulunduğu zamanki kadar hızlı atmıyor olsa da boğazının kuruduğunu hissetmekten kendini alamıyordu.

               “Şunu söylemek istiyorum ki…… Shizun, uyurken bu kadar içine kapanık olmana gerek yok. Hep bir köşede uyuyorsun.”

               Sesinde gülümsemenin izi vardı. Alçak ama hoş bir tınıydı.

               Chu Wanning: “…… Buna alışkınım.”

               “Neden?”

               “Oda her zaman çok dağınık oluyor. Daha önce dönerken düşüp yerdeki bir eğeyle kendimi kestim.”

               Mo Ran bunu duyduktan sonra uzunca bir süre konuşmadı.

               Chu Wanning bekledi. Cevap gelmeyince “Neyin var?” diye sordu.

               “Hiçbir şey,” dedi Mo Ran, ancak sesi sanki daha yakından gelmişti. Chu Wanning başını yana çevirdi ve loş ve yumuşak perdenin ardından, kelebeklerin ve haitang çiçeklerinin yaydığı ışık yardımıyla, şilteyi kendisine doğru yaklaştırdığını gördü.

               Mo Ran tekrar uzandı ve gülümseyerek, “Ben yanındayken, Shizun’un endişelenmesine gerek yok. Düşersen bir yerlerin kesilmeyecek,” dedi.

               Bir an duraksadı ve sonra gelişigüzel bir şekilde, “Ben buradayım,” dedi.

               “……”

               Bir süre sonra Mo Ran, yataktaki adamın biraz homurdandığını duydu ve belli belirsiz konuşmuştu, “Kolundaki et o kadar sert ki, çarpsam bir eğeden farkı olmayacaktır.”

               Mo Ran güldü, “Shizun’un henüz görmediği daha da sert bir şey var.”

               Göğüs kasları hakkında bir şeyler söylemek üzereydi ama sözünü bitiremeden aniden sözlerine sinen yoğun kan kokusunun farkına vardı. Donakaldı ve aceleyle şöyle dedi:

               “Öyle demek istemedim.”

               Chu Wanning ilk cümleyi duyduğunda zaten sessiz ve rahatsızdı. İkinci cümleyi duyduktan sonra ikilinin arasındaki hava daha da umutsuzca uçurumun derinliklerine gömülmüştü.

               Tabii ki, Mo Ran’in daha sert ve daha sıcak bir kılıcı olduğunu biliyordu. Zırh yaptığı ağır kılıcın kabzasından daha da ürperticiydi. Daha önce gördüğü efsuncu sıralaması kitabını bir kenara bırakırsak, istemeden onu kıyafetlerinin içinden hissetmişti. İnsanları titreten ve her yerlerini uyuşturan korkunç bir tutkuydu.

               Chu Wanning sabırsızca cevap verdi, “Uyu.”

               “…… Mn.”

               Ama nasıl uyuyabilirdi?

               Aşk lavları ikisini de kemiriyor, kavrulmaktan çatlamış göğüslerini yalıyordu. Oda o kadar sessizdi ki, birbirlerinin zayıf soluklarını, yataktaki dönüp durma seslerini duyabiliyorlardı.

               Mo Ran ellerini başının arkasına koydu ve gözlerini açıp uçuşan alev kızılı kelebeklerle dolu odaya baktı. Bir ruhani kelebek uçarak yatak perdesinin üzerinde durdu ve perdenin yumuşak, açık kırmızı bir renkle dolmasını sağladı.

               Bu sessizliğin ortasında, Mo Ran aniden bir şey hatırladı–––

               O zamanlar Jincheng Gölü’nde onu Kalp Koparan Söğüt’ün kabusundan kurtaran kişi kulağına hafifçe bir cümle fısıldamıştı.

               O anda ilahi algısı bulanıktı, bu yüzden kendi hayal ürünü olup olmadığından emin değildi. Ama şimdi düşününce, birden yanlış duymamış olabileceğini hissetti.

               Belki de doğruydu.

               O zaman Chu Wanning’in “Ben de senden hoşlanıyorum,” dediğini duymuştu.

               Mo Ran’in kalp atışları gittikçe hızlandı. Daha önce hiç fark etmediği ayrıntılardan bazıları o anda filizleniyor, taze ve narin taç yapraklara dönüşüyor, kurt hırslarıyla beslenerek gökyüzüne ulaşan yemyeşil, büyük bir ağaç oluşturuyordu.

               Başı zonkluyordu ve görüşü bulanıktı. Ne kadar çok düşünürse, bir şeylerin ters gittiğini o kadar çok hissediyordu……

               “Ben de senden hoşlanıyorum.”

               “Ben de senden hoşlanıyorum……”

               Eğer sözlerini yanlış duyduysa, Chu Wanning bunu söylemediyse, o zaman Chu Wanning, Jincheng Gölü’ndeki kabustan uyandıktan sonra onu kurtaranın kendisi olduğunu niçin kabul etmek istememişti?

               Tabii yanlış duymadıysa!

               Chu Wanning bunu söylemediyse–––

               Mo Ran aniden doğruldu. O kadar heyecanlıydı ki, boğuk bir sesle, “Shizun!” derken kendini zar zor zapt edebildi.

               “……”

               Perdenin arkasındaki kişi hiç ses çıkarmasa da Mo Ran, “Bugün çamaşır yıkarken bir şey buldum. O……” diye sordu.

               Perdenin arkası çok sessizdi.

               “Onun ne olduğunu biliyor musun?” Sözcükler ağzından çıkar çıkmaz, birdenbire ürkekleşti. Gerçekten aptalca bir şekilde Chu Wanning’e bu soruyu sormuştu.

               Karşı taraf uzun süre cevap vermedi.

               Mo Ran tereddüt etti, gözleri nemli ve simsiyahtı. “Shizun, hâlâ uyanık mısın?”

               “Beni duydun mu……”

               Perdeyle hafifçe örtülü yatakta, Chu Wanning sanki gerçekten uyuyakalmış gibi tamamen hareketsizdi. Mo Ran pes etmek istemeyerek uzun süre bekledi. Perdeyi açmak için elini birkaç kez uzattı ama durdu.

               “Shizun.”

               Mırıldanıp tekrar yattı.

               Sesi çok yumuşaktı.

               “Dikkatini bana ver.”

               Elbette, Chu Wanning dikkatini ona veremezdi.

               Tüm varlığı kaos içerisindeydi ve her zaman gurur duyduğu berrak zihni çoktan duman ve kasvet ile dolmuştu. Yatakta uzanmış, açık gözleriyle karanlık perdeye bakıyordu. Aheste ve katı bir şekilde düşünüyordu: Mo Ran ne yapmaya çalışıyor?

               Pek çok şey düşündü ve her türden akıl almaz tahminlerde bulundu. Ancak en bariz cevabı tahmin etmeye cesaret edememişti. Mo Ran’in de ondan hoşlandığını tahmin etme cesaretini gösterememişti.

               Mis kokulu çıtır etli börek yemiş aç bir insan gibiydi ve elde etmesi kolay olmadığı için özellikle değer veriyordu. Böreğin tüm dış kabuğunu yemiş, ancak kalan son et dolgusunu yemeye uzun süre dayanamamıştı.

               Chu Wanning, perdenin dışındaki kişinin nazik ama endişeli mırıltısını dinledi.

               Yorganı sessizce çenesine, ağzına ve burnuna kadar çekti, sadece bir çift parlak gözü açıkta bıraktı.

               Sonra gözlerini de kapatarak tüm bedeniyle yorganın içine saklandı.

               Elbette duymuştu, ama nasıl cevap vereceğini bilmiyordu–––

               Kalbi gümbür gümbür atıyordu ve avuç içleri terle kaplıydı.

               Kendini çıkmaz bir sokakta gibi hissediyordu, bu yüzden doğrulup öfkeyle bağıramadığı için bundan nefret duyuyordu, “Evet! O siktiğim brokar keseyi saklıyordum! Senden hoşlanıyorum! Tatmin oldun mu? Defol buradan! Sormayı bırak ve uyu!”

               Acı çekiyordu ve endişeliydi. Kalbi fena halde kaşınıyordu.

               “Shizun?”

               “……”

               “Gerçekten uyuyor mu……”

               Bir süre sonra Chu Wanning, Mo Ran’in hafifçe iç çektiğini duydu.

               Yorganla başını örttü. Karanlıkta depresifti, kalbi çarpıyordu, gergindi ve tatlıydı. Beş tat da birbirine karışmıştı. Ekşi, acı, tatlı olmak üzere karışık duygular içindeydi. Kendini sakinleştirmeye çalıştı ama nihayetinde yanakları yanıyordu. Yorganı gizlice tekmelemekten kendini alamamıştı.

炎炎炎

Yazarın Söyleyecekleri Var:

Mo Ran’in cesareti 100 [500800]

Chu Wanning’in psikolojik yapısı [60100]

Mini Tiyatro

“Mo Ran’in WeChat’i Olsaydı, Açıklamaları Nasıl Olurdu?”

0.5

Shi Mei: Dünyanın ilk güzeli

Xue Meng: Kuş adam

Chu Wanning: Hehedeh

Xue Zhengyong: Amca

Wang Hanım: Yenge

Mei Hanxue: Kuş adamın arkadaşı

Ye Wangxi: Rufeng Sekti’nin birinci ablası

1.0

Shi Mei: Beyaz ay ışığı

Xue Meng: Aptal kartal

Chu Wanning: Shizun

Xue Zhengyong: Amca

Wang Hanım: Yenge

Mei Hanxue: Kadın Federasyonu Başkanı

Ye Wangxi: Rufeng Sekti’nin birinci ablası

2.0

Shi Mei: Shixiong

Xue Meng: Kuzen

Chu Wanning: Baobei [Bebeğim] (Kullanıcı Bulunamıyor)

Xue Zhengyong: Amca

Wang Hanım: Yenge

Mei Hanxue: Cinsel Yolla Bulaşan Hastalıkların Önlenmesi ve Tedavisindeki En İyi Seri Başı Oyuncusu

Ye Wangxi: Zavallı kız

Nangong Si: Sonunda yaşayan bir adam gördüm

炎炎炎

Dipnotlar

  1. 温床 [wēn chuáng]: Kötülük yuvası ve üreme alanı anlamlarına da gelir.