Mu Ran, Yi Tian’ın kollarında uyandı.
Uzun zamandır bu kadar iyi uyumamıştı. Dağınık rüyalar bile görmemiş ve Yi Tian’ın evine ne zaman geldiğini fark etmemişti.
Yi Tian’ın ellerine beline dolanmıştı ve yüzü hala boynuna gömülüydü. Mu Ran kıpırdandığında, vücudu kasılmıştı ve biraz utanmıştı. Yi Tian ve O hiç bu kadar yakın olmamışlardı. Dün gece sırtı Yi Tian’a dönüktü. Şimdi, bu durumda biraz şaşırmıştı.
Aslında Mu Ran, Yi tian’ın ne düşündüğünü tahmin edebiliyordu. Xu Ran’dan Yi Tian’ın önceki bilgilerini kontrol ettiğini duymuştu ve Yi Tian’ın kendisine sempati beslediğini biliyordu.
Kim gözlerini silmeden ve acınası bir şekilde içini çekmeden yaşadıklarına bakabilirdi ki? Üstelik dilsiz annesi dolaylı olarak Lin Han tarafından öldürülmüştü ve hastalığı ile depresyon belirtileri birleştiğinde Yi Tian’ın ona karşı suçluluğu zirveye ulaşmıştı. Bariz şekilde, ona baktıklarında bile tiksinti hisseden bu kişinin artık ona çok yakın olması.
Mu Ran, Yi Tian’ın onu telafi ettiğini biliyordu.
Yi Tian hakkında hayal kurmak için her yolu kullanırdı, Yi Tian asla kayıtsız kalmamıştı. Artık bedeni kötü ve zihni ayık olmadığı için Yi Tian ona biraz sempati göstermeye istekliydi. Yi Tian’ın yakışıklı yüz hatlarına baktı, biraz çaresizdi, her zaman acınası olması için onu azarlıyordu ve gerçekten zavallı olduğunda oturup izleyemiyordu. Mu Ran başını salladı ve gülümsedi. Sen, dostum, sempatini kullanmak niyetinde olsaydım, gerçekten aldatılırdın.
İç çekti ve daha fazla düşünmedi. Yi Tian’ın elini belinden çekti ve ayağa kalktı. Mu Ran terliklerini giyerken arkasından bir ses duydu. Başını çevirir çevirmez Yi Tian’ın uyandığını gördü. Yatakta kaşlarını çatarak ve şakaklarını ovuşturartak oturuyordu. Mu Ran biraz utanarak özür diledi, “Özür dilerim, uyandırdım,”.
Yi Tian telefonu aldı ve saate baktı. Henüz öğleden sonra 3’tü. Mu Ran’a baktı, sesi boğuktu, “Neden daha fazla uyumadın?” Mu Ran bir süre ne cevap vereceğini bilemedi, uzun süre sonra, “Uyuyamıyorum,” dedi. Yi Tian konuşmadı ve hala uyumak istiyor gibi yatağa geri düştü.
Mu Ran onunla tekrar tartışmaya cesaret edemedi, sessiz adımlarla dışarı çıkıyordu. Ancak kapıya vardığından Yi Tian birden adını seslendi. “Mu Ran.”
“Sorun ne?” Mu Ran durdu ve ona bakmak için döndü.
“Acıktım.”
“Ah, o zaman şimdi pişireceğim.” Ayrılmadan önce yatak odasının kapısını endişeyle açtığında söyledi.
“Hayır, bu gece dışarda yiyelim.”
Mu Ran afallamıştı. Bu gece gidecekti ve hayır demek üzereydi.
“Benim için bir kase erişte pişir.”
Mu Ran birkaç dakika için ayrılma meselesini konuşabileceğini düşündü ama sonra vazgeçti ve başını salladı, “O zaman biraz daha uyu, hazır olduğunda seslenirim.”
Yi Tian kapı yavaşça kapanana kadar mırıldandı ve sonra gözlerini tekrar açtı.
Mu Ran’ın biraz önceki tepkisini düşününce kaşları çatıldı. Bilinci kapalıyken onu kollarına almıştı ve kayıtsız kalmıştı. Şimdi bilinci yerinde bir şekilde kollarında uyanmıştı ama hala kayıtsızdı.
Sonunda, hala farklıydı.
Gece Mu Ran için iyi değildi. Boğazının kuruduğunu söyledi ve Yi Tianli onu görmezden geldi ve ondan kıyafetlerini değiştirmesini ve onu zorla dışarı çıkarmasını istedi. Yolda çok cebelleşmişti ama Yi Tian onu kaale almamıştı. Mu Ran bu yüzden ağzını kapadı ve konuşmayı bıraktı.
Otel lobisinde bekleyen Mu Ran, sadece kendisinin ve Yi Tian’ın değil, Yi Tian’ın iyi arkadaşlarının da orada olduğunu gördü.
Mu Ran, Yi Tian’ın niyetini bilmiyordu, ne yürüyordu ne de gidiyordu. Tereddüt ederken, Yi Tian yemek masasına oturmaya zorlandı.
Onu gören diğerleri bir şey demedi. He Xudong, Yi Tian’ın bugünkü yemekte Mu Ran’ı getireceğini ummuştu ve Lin Han ona bakmak bile istemiyordu. Diğerleri, Yi Tian’ın Mu Ran’ı çirkinlikten kurtardığını düşündü. Sahneden keyif alıyorlardı. Ancak Lu Yuan, Yi Tian’ın yanına yürüdü, öksürdü ve göz kırptı ve “Bir süre sonra seni büyük bir sürpriz bekliyor olacak, kendini hazırlaman gerek” dedi.
Yi Tian, Lu Yuan’ın ne yaptığını bilmiyordu ve ona uyarıcı bir bakış attı: “Aptallık etme.”
Lu Yuan elini kaldırdı ve gülerek, “Kötü bir şey yok, kötü bir şey yok. Korkmandan ve ciyaklamandan korkuyorum.” Konuşurken Mu Ran’a baktı, gözlerinde iğrenme ve küçümseme vardı.
Mu Ran bakışlarını fark etti ve hiçbir şey söylemedi. Burada kimse onu gördüğüne sevinmediğini biliyordu. Ama gidemiyordu, eli Yi Tian tarafıdan sıkıca kenetlenmişti ve uzun bir süre ondan kurtulmak için uğraştı. Çok fazla haraket etmeye cesaret edemiyordu. Gerçekten çekip gitseydi daha da çirkin olurdu.
Yi Tian ve Mu Ran son gelenlerdi. Herkes biraradayken sipariş verme zamanının geldiğini söylemek mantıklıydı, ancak Lu Yuan onu bırakmadı ve anlamlı bir gülümseme göstermeye devam etti ve beklemesini istedi.
Yaklaşık on dakika sonra lobinin oradan nazik ve hoş bir ses geldi: “Teşekkür ederim.” Sonra biri kapıyı itti ve içeri girdi.
Adam çok genç görünüyordu, yirmi dört ya da yirmi beş yaşlarında, kısa saçları vardı ve gömleğinin kolları kıvrılmış açık renk kollarını göz önüne çıkarıyordu. Yüz hatları son derece yakışılıydı, gözleri koyu, dudaklarının kenarları nazik bir gülümseme ile kıvrılıydı.
Mu Ran bir süreliğine şaşırmıştı. Daha önce böyle yakışıklı birini görmemişti, bu yüzden adam ortaya çıktığı anda diğer herkes gölgede kalmıştı.
Mu Ran aniden elindeki gücün gevşediğini fark etti ve Yi Tian elini bıraktı. Başını çevirir çevirmez Yi Tian’ın yumruklarını sıktığını ve yeni gelen kişiye soğuk bir şekilde baktığını gördü. Lin Han’da Yi Tian’a bakmaya devam etti ve tepkisini gördüğünde ağzının köşeleri seğirdi, suratında ağlayıp gülmek arasında bir ifade vardı.
Restoranda bir anlık sessizlik oldu ve sonra aniden patladı. He Xudong ayağa kalktı ve adamın omzuna yumruk attı: “Jian Ning, çok sıkıcısın. Uzun yıllarca bizimle bir kez bile buluşmadın!” Diğerleri de suçlarının bedelini ödemesi için ona içmesini söylüyorlardı.
Mu Ran ikisine baktı ve olayı belli belirsiz kavradı. Bu gece muhtemelen yine bir palyaço olacğını hissetmişti. Ama sadece beceriksizce oturmaya devam etti. Aksi takdirde sanki Jian Ning çirkin bir şeymiş gibi kalkıp gidecekti.
Jian Nian onlardan özür diledikten sonra, Yi Tian’ın yanına gitti ve doğal bir şekilde oturdu. Yi Tian buz kesti ve ellerinin üstündeki damarlar patlamak üzereydi ama hiçbir şey söylemedi.
He Xudong, üçünün birlikte oturduğunu gördüğünde, kalbinde çığlığı devam etti. Mu Ran’ın konuşmayı ve saçmalamayı bırakması için dua etmeye başladı. Lin Han kalbindeki duyguları bastırdı, ağzının kenarı ile alay etti ve şakasını görmeyi bekleyen gözlerle kötücül bir şekilde Mu Ran’a baktı.
————————
———————————–
———————————————
❀❀❀❀❀❀❀❀❀❀❀❀❀❀❀❀❀❀❀