QIANG JIN JIU – 49. Soğuk Pırıltı

               Xiao Chiye o sabah saraya vardığında, Shen Zechuan çoktan Mingli Salonu’nda Li Jianheng ile görüşmüştü. Bu görüşme sırasında kendisine beşinci derece Brokar Üniformalı Koruma Yargıcı unvanı verilmişti. Ahşap yetki nişanı, bulutlar arasında efsanevi tek boynuzlu bir Xiezhi1 figürüyle kabartılmış altın kaplama bronz bir simgeyle değiştirmişti; bir tarafında Muhafız, diğer tarafında İmparatorun Maiyeti yazıyordu.

               Sadece para ödülü alan Han Cheng ise oldukça mutsuzdu. Shen Zechuan’ın kendisini bir basamak olarak kullandığını biliyordu, ancak aynı Shen Zechuan artık imparatorun gözdesiydi; aralarındaki husumeti büyütmeyi göze alamazdı.

               Ofis salonunda, diğer muhafızlar sırayla Shen Zechuan’ı tebrik etmeye geldiler. Shen Zechuan hepsine teşekkür etti. Adamlar dağıldıktan sonra, Han Cheng şöyle dedi: “Altın nişanı ilk kez taşıyorsun. Eminim bazı konularda kafan karışmıştır.”

               Shen Zechuan alçakgönüllü bir maske takarak cevap verdi: “Ekselanslarından alacağım tavsiyeler için minnettar olurum.”

               Bu övgüden memnun kalan Han Cheng konuşmaya devam etti: “Bu muhafızların altın nişanı, görevdeyken belde taşınmalı, görev bitiminde ise saklanmalıdır. İmparatorun yakın çevresinde olanlar, On İki Ofis’te bir görev üstlenmeye devam ederler. Artık eskisi gibi davranamazsın; daha ihtiyatlı olmalısın. Daha önce de görevler yürüttün ama bu farklı. Eğer bir tutuklama emri söz konusuysa, acele edip doğrudan tutuklama yapma; önce Adalet Dairesi’ne gitmeli ve denetim kâtibinin imzasını almalısın. Eğer Qudu’dan ayrılıp bir olayı soruşturma emri alırsan, yola çıkmadan önce Adalet Bakanlığı ve Baş Gözetim Bürosu’na giderek onların imzalarını alman gerekir.”

               Shen Zechuan mütevazı bir şekilde dinledi.

               Han Cheng, Shen Zechuan’ın terfi sonrası da önceki kadar saygılı olduğunu görünce, bu genç yeteneği eğitme isteğini bastıramadı ve konuşmasını sürdürdü: “Eskiden Doğu Bürosu bize tepeden bakardı. O harem ağalarını gördüğümüzde eğilip selam vermek zorundaydık. Ama Yirmi Dört Yamen boş ve sahipsiz, Doğu Bürosu ise eski ihtişamının bir gölgesi haline geldi. Artık onlar bize eğilip selam vermeli. Harem ağalarına karşı nazik davranmana gerek yok. Ama bir şeyi asla unutma: Brokar Üniformalı Korumalar doğrudan imparatorun emirlerini alır, ancak Üç Yargı Ofisi ile sürekli ilişkimiz var. Çoğu zaman dış kasaba ve şehirlere görev için gittiğimizde, Baş Gözetim Bürosu’ndan bir denetçi ile birlikte hareket ederiz. Herkesin görevleri ve yetkileri ayrı gibi görünebilir, ama aslında birbirimize bağımlıyız. Görevlerinde Üç Yargı Ofisi ile iyi ilişkiler sürdürmelisin. Onlara karşı asla öfkeni belli etme. Eğer dikkatsizlik yapar ve onlarla aranı bozarsan, gelecekteki davalarda zorluk yaşarsın.”

               Shen Zechuan bunların hepsini zaten çok iyi biliyordu, ama sanki ilk kez duyuyormuş gibi dikkatle dinledi. Sonunda, Han Cheng ona bir iyilik yapmaya karar verdi ve şöyle dedi: “Ekibini kurman gerekiyorsa, görev ofisine git ve kayıtlardan seçimini yap.”

               Teşekkür ettikten sonra Shen Zechuan verandada ilerleyerek dışarı çıktı. Ancak görev ofisine gidip adamlarını seçmek için acele etmedi. Sarayın kapılarından çıktığında, Xiao Chiye bir arabada onu bekliyordu.

               Shen Zechuan bir an duraksadı ve geri dönmek üzere hareket etti.

               Xiao Chiye perdeyi yarıya kadar kaldırıp rahat bir sesle konuştu: “Terfi edip maaşın arttığına göre, bana bir içki ısmarlamayacak kadar cimri değilsindir, değil mi?”

               Ding Tao ve Gu Jin, Xiao Chiye’nin her iki yanında, avını gözetleyen kaplanlar gibi gözlerini dikmiş duruyorlardı. Shen Zechuan soğuk havayı içine çekip sakince cevap verdi: “Değilim, tam da seni arıyordum.”

               İkili, Xiao Chiye’nin shifularını yemeğe davet ettiği malikaneye geri döndüler. Evin içindeki masalar ve sandalyeler kaldırılmıştı. Oymalı kabartmalarla süslenmiş küçük paravanlar2 odayı kare şeklinde bölmüş, ortasına kavisli kenarları olan alçak bir masa yerleştirilmişti. Ortam basit ama zarifti—sohbet ve içki için mükemmel bir yerdi.

               İkisi de oda sıcak olduğundan ceketlerini çıkardı. Xiao Chiye rahatça bağdaş kurup otururken, Shen Zechuan düzgün ve tertipli bir şekilde dizlerinin üzerine oturdu. Xiao Chiye güldü: “Benden daha çok asil bir beyefendi gibi görünüyorsun. Bunu da Ji Gang-Shifu’ya mı borçluyuz?”

               Bu, Büyük Üstat Qi’nin cetveliyle ona iyice öğretilmişti. Shen Zechuan cevap vermek yerine sordu: “Peki, bugün neden kapıda beni bekliyordun?”

               Xiao Chiye, bir hizmetçinin misafirperver bir yemek hazırlayıp, kaynayan bir güveç dâhil yemekleri masaya yerleştirmesini izledi. Kadın kapıyı kapattıktan sonra konuştu: “Sen beni arıyordun, değil mi? Önce sen anlat.”

               “Bugün saraya gelip Majesteleri’ni görmek istemediğine göre, geceyi hapishanede geçirdiğini tahmin ediyorum.” Shen Zechuan birkaç yudum çay içerek ısındı. “Fuling’i yıldırmak kolay olmuş olmalı, değil mi?”

               “Kesinlikle.” Xiao Chiye kendine şarap doldurdu. “O kadar kolaydı ki, senin kullanacağın türden biri gibi görünmüyor.”

               “Yaşlı bir anne ve yumuşak bir kalp—bu kadar çok zayıf noktası olan biri kontrol etmesi en kolay olandır, ama aynı zamanda döneklik yapması en muhtemel olan kişidir.” Shen Zechuan gülümsedi. “Haklısın. Ben olsam, asla onun gibi birini kullanmazdım.”

               “Ah, Shen Lanzhou.” Xiao Chiye, içki içip boğazını ıslatırken onu izledi. “Rahat ol; Kimi kullandığını görsem de şaşırmazdım.”

               “Ben de insanım.” Shen Zechuan, Xiao Chiye’nin elinden şarap şişesini aldı. “Hâlâ bir şeyler hissediyorum.”

               “Ama hiçbir hissini bana ayırmamışsın,” diye yakındı Xiao Chiye.

               Shen Zechuan ağır hareketlerle kendi kadehine şarap doldurdu. “Sen de aynı şekilde.”

               “Sana defalarca el uzattım,” dedi Xiao Chiye, dostane bir tavırla, “ama çabalarımı görmezden geliyorsun. Bana karşı savaşmaya bu kadar mı kararlısın?”

               Shen Zechuan şarap şişesini masaya bırakıp ona baktı. “Eğer elini uzatman yalnızca bana işe yaramaz bilgiler sunmak içinse, bu biraz ucuz bir ittifak olmaz mı?”

               “Sonra gidip Xi Hongxuan’la iş birliği yaptın,” diye alay etti Xiao Chiye. “Onda ne buldun? Er-gongzi’ndan daha mı iyi?”

               “Er-gongzi bana zorbalık yaparken daha etkileyiciydi,” dedi Shen Zechuan. “Ama yetenekli bir adamın zirveye çıkmasını kim suçlayabilir ki?”

               “Seni nasıl suçlayabilirim ki?” diye sordu Xiao Chiye, aralarındaki tencerenin buharının arasından. “Dün gece boğazımı ezemediğin için çok üzülmüş olmalısın.”

               “Hiç de üzülmedim,” diye yanıtladı Shen Zechuan gülümseyerek.

               “Bazen gözlerin öyle acımasız ki,” dedi Xiao Chiye. Yanıt vermesine fırsat tanımadan ekledi, “Ama tabii, biraz acımasızlık lezzet katar.”

               Shen Zechuan, bir an kendini tuttu ve karşılık verdi: “O zaman oldukça garip bir damak zevkin var.”

               “Seninki de fena sayılmaz,” dedi Xiao Chiye, anlam yüklü bir tonla. “İlk defa ısırılmaktan hoşlanan birini görüyorum.”

               “Konuya odaklanalım,” dedi Shen Zechuan. “Ne istemiştin?”

               “Biraz içki,” dedi Xiao Chiye, kadehini tek dikişte bitirerek, “ve biraz sohbet. Donglong Caddesi’ndeki komisyoncunun arkasında biri var. Bu kişi şimdiye kadar kendi işine bakıyordu, herkesle uyum içinde yaşıyordu. Ama şimdi bu işi benim üzerime yıkmaya niyetlenmiş; elbette onu araştırmam gerek.”

               Shen Zechuan tencereden biraz sebze aldı.

               “Araştırmam beni yalnızca Xi Hongxuan’a götürdü, ne tuhaf,” diye devam etti Xiao Chiye. “Son sefer burada, sekiz büyük klanın bana karşı birleşeceğini söylediğinde beni uyarmaya çalışıyordun, ama sonra dönüp hemen onların yanında yer aldın. Bunun nedenini düşündüm durdum, yine de niyetlerini anlayamadım—ama olayların sırasını tersine çevirdiğimde her şey netleşti.”

               Shen Zechuan balığı bir kedi gibi yedi—düzenli ve zarifti. Başını kaldırmadan, “Hı-hım,” diye mırıldandı dinlediğini göstermek için.

               Xiao Chiye, kadehini masanın üzerinde döndürdü. “Sekiz büyük klanın ittifakı, beni devirmek için yaptığın planın ilk adımı değildi—beni devirmek, ittifak planının ilk adımıydı. Böylece her şey anlam kazandı. Ben hiçbir zaman senin asıl hedefin olmadım. Xi Hongxuan’ı diğer klanlarla ittifak yapmaya zorladın, ama aynı zamanda bu bilgiyi bana sızdırdın. Tepki vermemi ve ordular üzerindeki kontrolümü yem olarak kullanıp diğer klanları Xi Hongxuan’la iş birliğinden vazgeçirmemi istedin. Klasik bir strateji: böl ve yönet. Sözlerle ayrılık tohumları ekerek ve potansiyel bir ittifakı sabote ederek önemsiz bir meseleyi çözmek. Ancak bu durumdan kalan kinler, büyük planının gerçek başlangıcı.”

               Shen Zechuan ona bir bakış attı. “Tüm bunları sadece Xi Hongxuan’ın Donglong Caddesi’ndeki komisyoncuyla bağlantısı olduğunu öğrendiğin için mi düşündün?”

               “İzler, örümcek ağları gibidir, asla tamamen silinemez,” dedi Xiao Chiye. “Xi Gu’an hapisteyken, Xi Hongxuan, bir resmi pozisyon karşılığında kardeşini sattı. Şimdi düşününce, bu da senin önerin olmalı. Yoksa Xi Hongxuan senin tavsiyeni bu kadar kolay dikkate almazdı.”

               Parmaklarını bir mendille silerken, Shen Zechuan bir süre düşündü. “En çok dikkate aldığı kişi ben değilim.”

               “Başta Zhongbo’da olanları araştırmayı kolaylaştırmak için aceleyle yükselmek istediğini sanıyordum,” dedi Xiao Chiye, kadehine daha fazla şarap doldururken. “Kim bilebilirdi ki böylesine açgözlü bir iştahın olduğunu? Sekiz Büyük Klan’ı bölmek sana ne kazandırıyor? Qudu, sekiz şehirle çevrili; onların varlığı Li hanedanından daha eski. Hua Siqian’ın av sahasındaki darbe girişimini ele alalım: vatana ihanet, ama dul imparatoriçe yara almadan kurtuldu. Bir adamın planlarının onları dağıtıp iktidardan uzaklaştırabileceğine gerçekten inanacak kadar kendini mi kandırıyorsun? Qudu’nun sisini dağıt ve altındaki gerçeği gör. Onlar yüzlerce yıldır dimdik ayakta; kökleri derinlere uzanıyor.”

               Shen Zechuan’ın çubukları hareket etmedi. Sırtını dikleştirerek bir tartışmaya hazırlandı. Öfkelenmemişti. Hatta oldukça sakindi. “Sana bir şey soracağım.”

               Bir duraklamanın ardından, “Sor bakalım.”

               “Baştan beri Xiao Klanı ve Hua Klanı birbirlerini dengeledi. Nanlin Av Sahası’ndaki olaylardan sonra Hua Klanı küçüldü, Xiao Klanı ise güç kazandı. Ama sen kazandın mı?”

               Xiao Chiye, kadehi daha sıkı kavradı.

               Dışarıda gece çökmüştü, ama odadaki lambalar henüz yakılmamıştı. Pencereden gelen hafif ışıkta Shen Zechuan’ın gölgesi ince bir şekilde uzuyordu. “Sadece Hua Klanı’yla karşı karşıya olmadığını fark etmeye başlıyorsun. Belki başlarda klanların yalnızca Bölükleri istediği fikriyle kendini avuttun. Ama Zhongbo’ya baktığında daha fazlasını istediklerini görebilirsin.”

               “Zhongbo’nun yenilgisi hakkında kesin bir hüküm yok,” dedi Xiao Chiye, gölgelerin içinde kısa bir sessizlikle. “Bunun onların işi olduğundan nasıl bu kadar emin olabiliyorsun?”

               “Kesin bir hüküm—bu, beyhude bir çaba,” dedi Shen Zechuan. “Suçluyu tespit etmek için bu davayı defalarca inceledik, ama bu, bir kişinin kontrol edebileceği bir şey değildi. Üstelik, Zhongbo hakkında bugüne kadar kimsenin çözümleyemediği bir şey var.”

               “Neden.” Bu bir soru değil, bir ifadeydi.

               “Evet, neden? Biansha sınırlarımızı aşarak moralimizi yok etmek amacıyla topraklarımıza girdi. Zhongbo’da kaybedilen on binlerce hayat sadece ilk sorundu. Daha sonra başka sorunlar ortaya çıktı. İstiladan sonraki yıllarda Zhongbo’nun altı makamından vergi geliri kaybı, yerinden edilen halkın yeniden yerleştirilmesi, tarım arazilerinin yeniden dağıtılması, harap olmuş şehirlerin ve kasabaların yeniden inşası—bunlar devlet hazinesinin kaldırabileceği yükler değildi ve böylece Zhongbo, imparatorluğun ortasında bir kara delik hâline geldi. En büyük zorluk, kaybedilen askerlerin yerine yeni bir garnizon oluşturmakta yatıyor. Ama yeterli savaş gücü olmadan, Zhongbo tekrar yenilecek. Libei ve Qidong’dan gelen takviyeler ne kadar dayanabilir? Bu, doğrudan başkentin güvenliğini ilgilendiriyor. Zhongbo’nun yenilgisinden önce kimsenin aklına bu sorular gelmedi mi, yoksa suçlular tam olarak bunu mu planladı? Belki Sekiz Büyük Klan doğrudan kışkırtıcı değildi, ama Zhongbo’nun düşüşü onların gücü ve etkisi olmadan gerçekleştirilemezdi.”

               Devam etti, “Bu klanlar, imparatorluğun kuruluşundan bu yana çıkan her huzursuzluk kıvılcımında yer aldı. Hua Klanı’nın güçlenmeye başlaması yirmi beş yıl önce, Guangcheng İmparatoru’nun tahtta oturduğu sırada gerçekleşti—dul imparatoriçe, kendi gücünü pekiştirmek için erdemli ve iyi bir varis olan veliaht prensi öldürdüğü yıl. Ama seksen yıl önce, Yong’an İmparatoru’nun yönetimi sırasında, Yao Klanı imparatorluk sarayında hâkimiyet kurmuştu. Öyle yetenekli insanlar yetiştirdiler ki, Büyük Kâtiplik binası ‘Yao Salonu’ olarak anılır oldu. Yüz yıl önce ise Xi Klanı, Juexi Yongyi Limanı’nı açtığında Büyük Zhou’nun tahıl ambarlarının hâkimi oldu. Xuhai Denizi’nin batısındaki sahil boyunca tuz ocaklarını ele geçirerek ülkenin en büyük iş adamları hâline geldiler. Hatta Li Klanı bile düğünler ve devlet törenleri için onlardan borç almak zorunda kalıyordu. Bu güç dönemleri asla kişisel çekişmelerden kaynaklanmadı. Bunun yerine, klanlar zirveye sırasıyla çıktı; imparatorlar gelip geçti. Başından beri, bu klanlardan hiçbiri gerçekten gerilemedi—sadece uykuya yattı.”

               Shen Zechuan şimdi buruk bir şekilde gülümsemişti. “Sıradan ailelerden soylu oğullar çıkmaz. Büyük Zhou’yu şekillendirebilecek yetenekli devlet adamları, mütevazı ailelerden nadiren çıkar. Qi Huilian gibi birinin ortaya çıkması için kaç yıl gerekti? Ya da Hai Liangyi gibi biri? Onlar bir tesadüf, fırçanın dikkatsiz bir darbesi; bu noktaya kadar gelmiş olsalar bile büyük resimde kolayca gözden kaçırılabilecek birer ayrıntı. Sekiz Büyük Klan’ın ördüğü çelik ağın ortasında dimdik durabilen bir kişi varsa, o da senin en iyi tanıdığın biri.”

               Xiao Chiye’ye sarsılmaz bir bakışla döndü, kelimeleri yavaş ve netti. “Libei Prensi, Hongyan Dağları’nın eteklerinde mütevazı bir başlangıç yaptı. On beş yaşında Luoxia Geçidi’nde asker olarak alındı ve yirmi yaşında garnizona terfi etti. Yirmi üç yaşında, garnizon birlikleri Hongyan Dağları’nın eteklerinde yenilgiye uğradı. Yirmi altı yaşında orada ahırları kurdu, yirmi sekiz yaşında süvariyi oluşturdu. Otuz yaşında Hanma kabilesiyle tekrar savaştı. Otuz iki yaşında Hongyan Dağları’nı geçti ve otuz beş yaşına kadar doğu sıradağlarının her yerinde yürüdü. O andan itibaren, Luoxia Süvarileri Libei Zırhlı Süvarisi oldu. Luoxia Geçidi Garnizonu’ndan ayrıldı ve üç kez farklı unvan aldı; sonunda, imparatorluk ailesiyle hiçbir bağlantısı olmamasına rağmen, Büyük Zhou’nun Libei Prensi unvanını kazandı. Libei’nin Büyük Komutanlığı’nın sınırları belirlendi ve böylece Büyük Zhou, tüm Hongyan dağ sırasını işgal etti.”

               “Xiao ailesi ile Sekiz Büyük Klan arasındaki savaş sadece bir iç iktidar mücadelesi değil; bu, soylular ile sıradan halk arasında bir savaştır. Her engeli parçalayarak zirveye çıkan o adam Xiao Fangxu’ydu. Sen ve Sekiz Büyük Klan arasında hiçbir zaman uzlaşma şansı olmadı.”

               Shen Zechuan, gözlerini indirip kâse ve çubuklarını düzenli bir şekilde yerleştirdi. “Eğer benimle ittifak kurmak istiyorsan, en azından bu kadarına eşdeğer bir samimiyet göstermen gerekir; İmparatorluk Ordusu’nun hesaplarıyla ilgili birkaç söz değil. Bunlar benim için bir değer taşımıyor.”

               Küçük paravanlar rüzgârın sesini boğuyordu. Loşlukta, iki adam masanın iki yanında birbirine bakıyordu. Dışarıdaki karın zayıf ışıltısı, profillerine pencere boyunca puslu bir ışık vuruyor; bu, zifiri geceye karşı parlak bir kontrast oluşturuyordu. Sahiplerinin yanındaki Kurt Dişi ve Çığ kınlarındaydı, ama odada kılıçların keskin kenarlarından yansıyan soğuk parıltılar dolaşıyordu.

Ç.N.: Lanli Kılıcı: Kurt Dişi, Yang Shan Xue: Çığ olarak değişmiştir.

Çeviri ve Redakte: Pebbles

Dipnotlar

  1. Xiezi: Tek boynuzlu bir keçi ya da öküz şeklinde tasvir edilen efsanevi bir yaratık; doğru ile yanlışı, suçlu ile masumu ayırt etme yeteneği ve yozlaşmış yetkililere saldırıp onları yeme alışkanlığıyla tanınır.

  2. Küçük paravan