Ay takvimine göre Temmuz’un 15’iydi ve gökyüzü hâlâ karanlık ve kasvetliydi.
Gece baykuşları, büyük ve küçük, çoktan yuvalarına dönmüşlerdi. Dragon City’nin geniş caddesinde bile her şey son derece sessizdi, sadece ara sıra çalılardan bir böceğin anlaşılmaz, sersemlemiş ve beklentiyle yükselen sesi duyuluyordu.
Saat gecenin iki buçuğuydu. Sabah çiyi yerleşmişti ve hava nemliydi. Islak ve yapış yapıştı.
Rüzgardan mıdır bilinmez, daima köşede gizlenen bir gölge var gibi görünüyordu; caddeden geçen insanlar, sanki bir şey sürekli arkalarından onu izliyor gibi hissediyordu.
Tam da o sırada, Guo Changcheng elinde bir kabul bilgilendirme mektubu ile Guangming Yolu 4 Numaranın önünde buldu kendini.
Guo Changcheng’in ebeveynleri o çok küçükken hayatlarını kaybetmişlerdi. Görünüşü vasat, karakteri içine kapanık ve korkakçaydı, söylemek gerekirse yetenekli de doğmamıştı. Şans eseri, iki teyzesi ona karşı oldukça iyi davranmış ve üniversiteden mezun olana kadar onunla ilgilenmişlerdi.
Ne yazık ki, Guo Changcheng hiçbir beklentiyi karşılayamadı. Düşük seviyeli bir üniversiteden güçlükle mezun oldu, notları oldukça düşüktü. Şimdi bile, bir yetişkin olmasına rağmen, bir yabancıyla konuşması gerektiğinde, dili tutuluyor ve korkuyordu.
Beklendiği üzere, Guo Changcheng iş bulamadı.Mezun olduktan sonra, neredeyse bir yılını evde tembellik ederek geçirdi.
En sonunda, amcası Kamu Güvenliği Bakanlığı’na atandı ve asosyal yeğenine bir iş bulmak için birkaç kişiyle bağlantı kurdu.
Guo Changcheng geleceğinde dokuz-beş bir üniformanın içinde çalışmak, önemli kişilere çay yapmak, boş zamanlarında kağıt oynamak gibi şeylerin olduğunu düşünüyordu. Bu durum eine tuhaf bir “işe alım mektubu” geçene dek sürdü.
Mektup ulaştığında, Guo Changcheng bir çeşit hata olduğunu düşündü. Mektupta, büyük kırmızı harflerle şunlar yazıyordu:
“Yoldaş Guo Changcheng,
Tebrikler! Departmanımız tarafından işe alındınız. Burada, ortalamanın üzerinde bir maaşla, ulusal bir memurun muamele ve statüsüne sahip olacaksınız. Ayrıca insanlara hizmet etmekten sorumlu olacaksınız. Milletimiz ve toplumumuzun huzuru için hem tutku hem de azimle çok çalışacağınızı umuyoruz.
Lütfen bu mektubu ve kimlik kartınızı 31 Ağustos’ta (ay takvimine göre 15 Temmuz’da) saat 2.30’da ofisimize getirin ve bildirin. Adresimiz: İnsan Kaynakları Departmanı, Guangming Yolu No. 4, 1/F.
Bu vesileyle, tüm personelimiz adına, yeni yoldaşımız olarak size hoşgeldiniz demek istiyorum.
Çin Halk Cumhuriyeti Kamu Güvenliği Bakanlığı
Özel Soruşturma Departmanı
GG/AA/YYYY”
Normalde, biri böyle tuhaf bir zaman bildirimi gördüğünde bunun bir yazım hatası olduğunu düşünür ve muhtemelen doğrulamak için telefonla arardı. Ama Guo Changcheng zaten asosyal biriydi, ayrıca evde bir ölü gibi geçirdiği yarım yıldan fazla zamanda oldukça tuhaf bir şekilde telefon fobisi ortaya çıkmıştı. Başkalarını arama ihtiyacını düşünmek bile, onu strese sokuyor ve bütün gece uyuyamamasına sebep oluyordu.
Ve tabii ki aramadı.
Biraz düşündükten sonra, Guo Changcheng mükemmel bir plan yaptı: bütün gece uyanık kalacak ve gece 2.30’da Guangming Yolu 4 Numaraya gidecekti. Eğer orada kimse yoksa, yakınlardaki bir McDonald’s’a gidip biraz kestirecek ve öğlen 2.30’ta tekrar gelecekti. Böylece bu iki saatten hangisinin doğru olduğunu ortaya çıkarmış olacaktı.
O saatlerde metro çalışmadığından, Guo Changcheng’in arabayla gitmekten başka çaresi kalmamıştı. Biraz zor olsa da navigasyonun yardımıyla sonunda departmana ulaşmıştı.
Adı aydınlık anlamına gelse de, aslına bakarsanız, Guangming Yolu 4 Numara hiç aydınlık değildi, daha ziyade gözlerden uzak bir avluda saklanıyordu. Guo Changcheng bir süre durdu, tereddütle etrafa bakınarak girişte bekledi, daha sonra telefonunun ışığını açtı. En sonunda yemyeşil Japon sarmaşıklarının arasında üzerinde bina numarası yazan küçük tabelayı gördü.
Tabelanın altındaki kayada “Özel Soruşturma Departmanı” yazan küçük bir gravür vardı. Hatta altında KGB’nin (Kamu Güvenliği Bakanlığı) de bir amblemi vardı.
Avlu bitkilerle kaplıydı. Otoparkı geçince, bir sıra halinde küçük bir koru oluşturan Japon pagoda ağaçları vardı. Ağaçların arasında, küçük bir resepsiyon kulübesine ve eski bir office binasına giden dar bir yol vardı.
Küçük kulübenin ışıkları açıktı ve içinde üniformalı bir figür var gibi gözüküyordu. Figür, servis şapkası takıyor ve zaman zaman sayfalarını çevirdiği bir gazete tutuyor gibi görünüyordu.
Guo Changcheng resepsiyonun bu saatte neden açık olduğuna çok fazla kafa yormadan derin bir nefes aldı ve endişeyle terlemeye başladı.
“İş görüşmesi için geldim, işte bilgilendirme mektubum… İş görüşmesi için geldim, işte bilgilendirme mektubum… İş görüşmesi için geldim, işte bilgilendirme mektubum…”
Guo Changcheng, hâlâ aynı noktada kök salmış gibi duruyor ve sınava hazırlanan bir öğrenci gibi sözlerini tekrar ediyordu. Sonunda mermiyi ısırdı* ve birkaç adım attı, eli titreyerek resepsiyon kulübesinin camını tıklattı ve zayıfça mırıldandı, “Bilgilendirme görüşmesi için geldim… işte iş mektubum…”
《 Deyim: Mermiyi ısırmak, kişinin ertelediği ya da tereddüt ettiği zor ya da hoş olmayan bir şeyi yapmaya karar vermesi anlamına gelir. 》
Resepsiyondaki orta yaşlı adam şaşkınlıkla “Ne?” diye sordu.
Guo olduğu yerde kalakaldı, nasıl böyle basit bir şeyi berbat edebilirdi ki? Neredeyse gözyaşlarına boğulacaktı, yüzü üzüm gibi mosmor olmuştu.
Neyse ki adam bilgilendirme mektubunu fark etti ve onun ne için geldiğini anladı.
“Ah! Sen şu yeni işe alınan çocuksun, değil mi? Sana nasıl seslenmeliyim? Ah, buldum, Küçük Guo nasıl? Birkaç senedir yeni alınan olmamıştı. Eee, nasıl gidiyor? Sanırım burayı bulmak kolay olmamıştır.”
Guo Changcheng, katıldığını göstermek için başını salladı, rahatlamış hissediyordu. Arkadaş canlısı ve hevesli insanlarla konuşmayı severdi. Çünkü karşısındaki kişi ne kadar konuşkan olursa onun o kadar az konuşması gerekirdi.
“Yani, bu senin ilk günün, öyle mi? Sana bir şey söyleyeyim, bugün gerçekten şanslısın! Çünkü Şef’imiz bu akşam burada! Hadi gel, seni herkesle tanıştırayım.”
Guo bir anda gerildi, ona göre hiç şanslı sayılmazdı.
Guo Changcheng özellikle yüksek statü ve güçteki insanlardan korkardı; o küçükken ne zaman bir öğretmen görse kıvrılmaya başlardı, müdürü gördüğündeyse arkasını dönerek ve sanki canı tehlikedeymiş gibi koşmaya başlardı. Yasalara uyan bir insan olmasına rağmen bir polis gördüğünde, kedi görmüş bir fare gibi kaçardı.
Şef’le tanışmak mı? Onun yerine hayaletlerle tanışmayı tercih ederdi.
Bu sırada, genç bir adam küçük ofis binasının dışına doğru bir adım attı.
Adamın elleri cebine gömülü ve ağzında bir sigara vardı. Dik omuzlara sahip ince ve uzun bir gövdesi, derin göz çukurlarının üzerinde kalın kaşları ve güzel bir burnu vardı. Son derece yakışıklı olsa da oldukça soğuk görünüyordu.
Kaşlarını çatmış ve hızlı bir tempoyla ilerliyor, adeta “Kim olursan ol, yolumdan çekil.” diyordu. Guo Changcheng kendini istemeden ona bakarken buldu, yıpratıcı gözükse de güzel olan gözler karşısında sersemlemişti. Adam oldukça huysuz görünüyordu.
Şaşırtıcı biçimde, adam kapının önünde birinin dikildiğini fark ettiğinde aniden durdu, bir saniye içinde, mümkün olan en gerçek ve samimi gülümsemesini yerleştirdi yüzüne.
Gülümsediğinde yanaklarında iki gamze belirdi ve dudakları yukarı kıvrılmasına rağmen sigara hâlâ aynı yerde duruyordu. Gözleri sevimli ama yaramaz bir ifadeyle daha düz bir biçimde küçülmüştü.
“Ah, iyi insan lafının üstüne gelirmiş. Küçük Guo, hadi şefimizle tanış.”
Orta yaşlı adam Guo Changcheng’i arkasından ittirdiğinde neredeyse tökezleyip düşmesine sebep olacaktı. Dengesini sağlayıp durdu. Arkasından bir ses duyduğunda zihninde ne varsa hepsi uçup gitmişti, “Şef Zhao Yunlan, bu çocuk bugün geldi.”
“Merhaba, işte sana sıcak bir karşılama.” Zhao Yunlan hevesle elini uzattı.
Yarı felç haldeki Guo Changcheng hemen elindeki teri sildi fakat utanç verici bir şekilde el sıkışmak için yanlış elini uzatmıştı. Hızla elini geri çekti. Bu sinir bozucu deneyim, kısa kollu gömleğinin sırtında yavaş yavaş terden bir dünya haritası şekillendiriyordu.
Zhao Yunlan, ölçülü bir kahkaha attı ve el sıkışmak için uzattığı elini Guo Changcheng’in omzuna koyarak, “Bu kadar gerilmene gerek yok, iş arkadaşlarımız oldukça nazik ve arkadaş canlısıdır. Bugün senin ilk günün olduğu için, sana etraı gezdireyim, ama gördüğün gibi, bugün özel bir gün ve ben son derece meşgulüm. Bu yüzden yabancıymış gibi davranma, evinde gibi hisset. Başka bir zaman senin için bir hoş geldin partisi düzenleriz. Ama bugün pek uygun bir gün değil. Peki, şuna ne dersin? Yaşlı Wu, seni İnsan Kaynakları müdiremiz Wang Zheng ile tanıştırsın. O sana çalışan prosedürleri ile ilgili yardımcı olacaktır. Ondan sonra, evine dönüp dinlenebilir ve yarın sabah yeniden gelebilirsin. Kulağa nasıl geliyor?”
Guo Changcheng gergin bir şekilde kafa salladı.
Zhao Yunlan bir an önce ne kadar çaresizce acele ediyor gibi görünse de, şu anda hareketsiz durması, Guo Changcheng ile sakin ve görkemli bir şekilde konuşması dikkat çekiciydi.
“Üzgünüm, şu anda gerçekten acelem var. Bir şeye ihtiyacın olursa geldiğimde söyleyebilirsin. Utanmana gerek yok, artık ailemizin bir üyesisin. Bugün seni yalnız bıraktığım için üzgünüm. Görüşürüz.” Zhao Yunlan kibar ve özür dileyen bir gülümsemeyle Guo Changcheng’e baktıktan sonra, resepsiyondaki Yaşlı Wu’ya doğru kafasını salladı ve aceleyle oradan ayrıldı.
Yaşlı Wu kesinlikle Zhao Yunlan’ın büyük bir hayranıydı. Formalite icabı söylediği birkaç anlamsız cümle bile Yaşlı Wu’yu anında heyecanlandırmaya yetiyordu. Bir yandan mırıldanırken bir yandan Guo Changcheng’i ofise götürüyordu. “Şefimiz genç, yetenekli, iyi huyludur, daima kibar ve herkese karşı samimidir.
Guo Changcheng Şef ile tanışma korkusunundan hâlâ tam olarak kurtulamamıştı bu yüzden Yaşlı Wu’yu belli belirsiz duyuyordu.
Doğrudan göz teması kurmaktan korktuğu için Yaşlı Wu’nun yüzünün duvar gibi soluk, dudaklarının kan kırmızısı olduğunu fark edememişti. Ağzı neredeyse kulak memelerine ulaşacak kadar genişti ve dili yoktu.
Ofis meşgul insanlarla doluydu, gerçekten yoğun bir dönemde gelmişti.
Bu ofis hakkında garip bir şey olduğunu Guo Changcheng şu ana dek fark etmemişti. Neden resepsiyonist dahil herkes, bu kadar geç bir saaatte bile mesai yapıyordu?
“Endişelemene gerek yok,” diye açıkladı Yaşlı Wu, “Çoğunlukla gündüz vakti çalışacaksın. Bunun gibi büyük bir olay olmadığı sürece, nadiren geç saatlere kadar mesai yaparız. Fakat Temmuz ayı bizim için yılın en yoğun zamanıdır. Yine de bu konuda endişelenme. Fazla mesai yaptığında norml maaşın üç katını alırsın ve ay sonunda bonus kazanırsın.”
Guo Changcheng daha da fazla şaşırmıştı. Nasıl yani? “Sadece Temmuz ayının birkaç günü bu kadar yoğun oluruz” derken ne kastediyor olabilirdi ki? Şuçlular, suç işlemek için özellikle bu ayı mı seçiyorlardı? Ve neden ay takvimini kullanıyorlardı?
Ne olursa olsun, Guo Changcheng, aptal görünmekten korktuğu için sorularını kendine sakladı ve bunun yerine kafasını sallamakla yetindi.
Yaşlı Wu devam etti, “Ben genellikle gece vardiyasında çalışıyorum, başka bir meslektaşım gündüzleri resepsiyona bakıyor. Ah, muhtemelen ileride birbirimizi pek göremeyeceğiz. Sen yeni mezun oldun, değil mi? Hangi üniversiteden? Ne okudun?”
Guo Changcheng, son derece vasat ve hüsrana uğratıcı akademik başarılarını göz önüne getirerek, adeta bir sivrisineğin sesiyle, konuşmaya başladı. “Ben ders konusunda pek iyi değilim…”
“Yine de üniversite mezunusun! Sanırım bir üniversiteden mezun olacak kadar tenekli olmadığım için senin gibi eğitimli genç insanları çok seviyorum. Ben gençken,ailem fakirdi bu yüzden düzgün bir eğitim alma şansım ollmadı. Yedi ya da sekiz yaşlarımdayken kısa bir süre için bir özel okulda okudum. Ama şimdi, bunca yıl geçtikten sonra, orada öğrendiğim neredeyse her şeyi unuttum, şimdi gazeteyi bile zar zor okuyorum!”
Nasıl yani? Özel okul mu?
Guo Changcheng’in bir kez daha kafası karıştı, ama yine aptal görünmekten korktuğu için, kendine sakladı.
“Ah, biz geldik.” Diye neşeyle bağırdı Yaşlı Wu.
Guo Changcheng karşısındaki dev tabelayı okumak için kafasını kaldırdı. Kapıda, beyaz bir düzleme ürkütücü görünen bir kırmızıyla “İnsan Kaynakları” yazılmıştı. Guo Changcheng, kırmızının neden bu kadar tuhaf ve şüpheli göründüğünü düşündü… çok geçmemişti ki birden fark etti… kelimeler sanki şeyle yazılmış gibi görünüyordu… kurumuş kanla!
Yaşlı Wu kapıyı tıklattı, “Küçük Wang, içeride misin? Bugün yeni biri geldi. Kayıt prosedürleri için seni rahatsız edebilir miyiz?”
Kısa bir sessizliğin ardından, çok yumuşak bir kadın sesi cevap verdi, “Geliyorum.”
Ses çok uzaktan geliyormuş gibiydi buna rağmen Guo Changcheng’e kulağının dibinde söylenmiş gibi geldi. Guo Changcheng aniden omurgasında bir soğukluk hissetti.
“Seni günün bu saatinde rahatsız ettiğim için üzgünüm Küçük Guo, ama gördüğün gibi, Küçük Wang da benim gibi sadece gece vardiyası yapabiliyor bu yüzden çalışan işlemlerini yalnızca bu saatlerde yaptırabiliriz.”
Bir dakika…
Şey diyerek ne kastetmişti… “yalnızca gece vardiyası yapabiliyor”?
Guo Changcheng gittikçe daha rahatsız hissediyordu, başka bir soğuk dalga kemiklerinde geziniyordu. Korkudan titremeye başlamıştı ki yanından geçen çalışanı fark etti ve aniden korkuyla hipnotize olmuş gibiydi.
Guo Changcheng uniformalı çalışanın havada süzülerek koridor boyunca ilerlediğini çok net bir şekilde görmüştü.
O… o o o onun bacakları yoktu!!!
Kapı cırtlak bir gıcırtıyla açıldı ve beyaz bir elbise giyen genç bir kız kapıda göründü. Konuştuğunda sesi ürkütücüydü, “Bilgilendirme mektubunu ve kimlik kartını getirdin mi?”
Odanın her yerinde ürpertici bir serinlik dolanıyordu. Guo Changcheng neredeyse kalbi patlayacak ve atmayı bırakacakmış gibi hissetti. Şimdi konuşmazsa hayatı boyunca konuşamayacağından korkuyordu.
Nefesini tuttu ve yavaşça kafasını kaldırdı, beyaz elbisesinden başlayarak yukarı doğru süzmeye başladı, bakışlarını kızın çıplak boynunda durdurdu.
Bir saniye sonra, Guo Changcheng yaşadığı şoku belli eden boğuk bir ses çıkardı. Ağzını açtı ama tek bir çığlık bile atamadı. Gözleri yuvalarından çıkacak gibi gözüküyordu, yavaşça geriye doğru tökezlerken sanki vücudu artık ona ait değilmiş gibi uzuvları taşlaşmıştı.
Kızın boynundan… kızın boynundan geçen kırmızı bir ip görmüştü. Bir kolye değildi, daha çok kızın cildine derinlemesine gömülü bir kırmızı ip… sıkıca dikili bir ip kızın kafasını boynuna bağlıyordu!
Buz gibi bir el Guo Changcheng’in omzuna dokundu ve Yaşlı Wu sordu, “Hey, Küçük Guo, iyi misin?”
Guo Changcheng arkasını döndü ve Yaşlı Wu’nun kağıt gibi soluk yüzünü ve koskocaman ağzını gördü.
‘Şef’le tanışmak mı? Onun yerine hayaletlerle tanışmayı tercih ederdi.’
Bunu düşünürken üzerinde fazla durmamıştı. Belki bu karmanın geri dönüşüydü.
İki saniye sonra, Guo Changcheng hiçbir şey diyemeden yere yığıldı.
Donmuş bedeni yerde uzanıyordu.
Amcası ona gerçekten hatrı sayılır bir bir iş bulmuştu.
⋆——————✧◦♚◦✧——————⋆
Çeviri: senamintae
Novel Sayfası ♡♡♡♡♡ Sonraki Bölüm