Kızarmak.
Shen Zechuan’ın kalbi normalde derin sular kadar sakin olsa da o bile bu kelimeyle sarsılmıştı. Kol yeninde duran Xiao Chiye’nin mendili, sanki içine yerleştirilmiş bir ateş gibiydi ve Xiao Chiye’nin emirlerine itaat edip alevleri kulaklarının tepesine kadar yolluyordu. Cildinin kar beyazı solgunluğunda, bu hafif kızarıklığın özellikle dikkat çekici olduğunu biliyordu. İnkâr etse bile kimseyi ikna edemezdi.
Her taraftan parlak aynaların onları çevrelediği bir çıkmazda Xiao Chiye tarafından kıstırılmış gibiydi. Xiao Chiye ona sanki gerçek yüzünü ortaya çıkarmak ve koruyucu kabuğunu bir kenara fırlatmak ister gibi bakıyordu.
Shen Zechuan dudaklarındaki rahatsız edici kuruluktan kurtulmak için dudaklarını yaladı. Yumruklarını kaldırdı ve Xiao Chiye’nin kışkırtmasını görmezden gelerek ona daha fazla müdahale etme şansı vermeyi reddetti.
“Uyku vakti,” dedi Shen Zechuan, “Onları çağıralım.”
Shen Zechuan’ın ‘seni görmezden geliyorum’ tepkisi Xiao Chiye’ye, müstehcen şekilde gıdıklayan bir çizik gibi hissettirmişti. Zaferinin ardından saldırıyı sürdürme arzusunu uyandırıyordu. Ancak, eğer zafer kazanacaksa, acele edemezdi; düşüncesizlik onun sadece tuzaklara düşmesini kolaylaştırırdı. Bu yüzden bu seferlik onu serbest bıraktı ve şöyle dedi: “Her iki shifunun da yeri hazır, onlar için endişelenmene gerek yok. Eğer uyumak istiyorsan, Doğu Kanadı boşaltıldı.”
Shen Zechuan hemen ayağa kalktı.
Ji Gang ve Zuo Qianqiu o kadar sarhoştu ki ertesi gün hâlâ ayılmamışlardı. Shen Zechuan Ji Gang’ı at arabasına taşıdı ve geri götürdü.
Xiao Chiye arabanın uzaklaşmasını izlerken Chen Yang’a, “Bu iki gün boyunca gözlerini Sekiz Büyük Klan’dan ayırma. Kimin hareket halinde olduğunu gör,” dedi.
Chen Yang emri onaylarcasına başını salladı.
◈ ◈ ◈
Arabanın sallanışı eşliğinde Shen Zechuan gözlerini kapadı ve dinlendi. Araba yoldan saptı ve yolculuğun ortasında, Zhao Zui Tapınağı’na varmadan önce dikkat çekmeyen bir at arabasına geçtiler.
Qiao Tianya, Ji Gang’ı sırtında taşırken Shen Zechuan’ı avluya kadar takip etti. Ge Qingqing uzun süredir bekliyordu. Onları gördüğünde karşılamak için aceleyle ilerledi.
“Sorun yok,” diyerek güvence verdi Shen Zechuan. “Shifu sadece sarhoş.”
Saçağın altında duran Büyük Üstat Qi, “Qingqing, Ji Gang’ı içeri götür, bırak uyusun,” diye talimat verdi.
Ge Qingqing, Ji Gang’ı Shen Zechuan’dan aldı ve eve taşıdı.
Qiao Tianya birkaç adım ilerledi, karda dizlerinin üzerine çöktü ve “Büyük Üstat’ın keyfi nasıl?” diye sordu.
“Seni gördükten sonra daha iyi oldu.” Büyük Üstat Qi elini kaldırdı ve “Artık adını Qiao Tianya olarak değiştirdiğine göre, eski sözleşmenin1 bir anlamı yok, yine de eski dostluğumuz adına kalmaya gönüllüsün. Sana teşekkür etmeliyim.”
“Büyük Üstat Qi için geçmişte olanlar zahmetsiz bir işti, ancak benim için, hayatımı kurtaran bir iyilikti.” Qiao Tianya’nın yüzündeki neşe kayboldu. “İmparator Guangcheng’ın rüşvetçi memurları öldürttüğü Yongyi2 yılında, babam ve kardeşim iftiraya uğradı. Eğer Büyük Üstat yardım elini uzatacak kadar düşünceli ve anlayışlı olmasaydı, Qiao Klanı’nın yirmi canı, Meridyen Kapısı’nın3 önünde haksız yere ölecekti.”
“Baban da kardeşin de dürüst ve namuslu insanlardı. Haksız yere suçlanmaları sadece kısa sürelik bir yanlış anlaşılmaydı. Ben olmasaydım bile, sonunda kurtulmuş olurlardı,” dedi Büyük Üstat Qi.
Qiao Tianya uzun bir süre durakladıktan sonra, “Qiao Klanı, Büyük Üstat’a nezaketi için ne kadar teşekkür etse azdır,” dedi.
Qiao Tianya’nın babasının hâlâ Savaş Bakanlığı’nda memur olarak görev yaptığı Yongyi yıllarında, İmparator Guangcheng yolsuzluğa karşı çok katıydı. Başkaları tarafından ihbar edilen Kıdemli Qiao’nun, Baş Gözetim Bürosu tarafından kaynağı belirsiz mülk ve arazilere sahip olduğu tespit edilmişti. O, suçlamalar karşısında çaresiz kalırken, Qi Huilian davayı yeniden soruşturup Kıdemli Qiao ile birlikte birkaç kişiyi azat etmişti. Bunun sonucunda da Qi Huilian kızını Qiao’ların en büyük oğluyla evlendirmişti. Yine de mesele bununla kalmamış; birkaç yıl sonra Doğu Sarayı haksız yere suçlanmış ve Qi Huilian’ın rütbesi Büyük Üstatlıktan4 normal vatandaşlığa indirilmişti. Veliaht Prens’i Zhao Zui Tapınağı’na kadar takip ettiği sırada da Kıdemli Qiao, Dul İmparatoriçe’ye sığınmıştı.
Doğu Sarayı düştüğünde Dul İmparatoriçe Hua, Pan Rugui’nin anma törenlerini onaylama yetkisini5 ve İmparator Guangcheng’ın adını kullanarak sarayın kalıntılarını derinlemesine araştırttı. Bu kez, Büyük Üstat Qi’nin kefaleti olmadığından hem kendisinin hem de en büyük oğlunun başı kesilmiş, Qiao hanesinin geri kalanı Suotian Geçidi’ne sürülmüştü. Qiao Tianya’nın en büyük yengesi olan Qi Huilian’ın kızı da yolda ölmüştü.
Büyük Üstat Qi kar beyazı saçlarını çekiştirerek, “Geçmişten bahsetmeyelim,” diye konuştu, “Alt sınıf statüsünden6 kurtulmak senin için kolay olmadı. Ama yine de iyice düşün: Lanzhou’ya bir defa tâbi olursan, bu ömür boyu sürecek bir bağlılık olacak. Artık yaşamının ya da ölümünün kontrolü sende olmayacak.”
Qiao Tianya’nın saçı rüzgârla savrulurken, gülümsemesi kaybolmuş ve kayıtsız bir hâl almıştı. “Büyük Üstat, benim zaten dönecek bir evim yok. Bu hayatım boyunca hem sizden hem de En Büyük Yenge’den defalarca iyilik gördüm. Bunlar için size minnettarım, ancak geri ödeyemem. Artık işe yarayabileceğime göre, hayatımı Usta’ya adayacağım. Qiao Songyue, En Büyük Yenge ile birlikte Cang Kumandanlığı’nda öldü. Bugünün Qiao Tianya’sı yalnızca bir kılıç. Özgürlük bir yana, bir kılıçta ne yaşam ne de ölüm vardır. Kötü güçlerin, yürüdüğünüz yolu zorlaştıran bulutlar gibi üzerimizde dolaştığı karanlık bir zamanda olduğumuza göre, o halde benliğim olan bu kılıcı çıkarın ve dilediğinizce kullanın.”
Büyük Üstat Qi yavaş adımlarla öne çıktı. Tutunduğu direkten destek alarak Shen Zechuan’a döndü ve şöyle dedi: “Lanzhou, bu yıl neredeyse bitmek üzere. Shifun henüz olgunluk çağın7 için sana bir hediye vermedi.”
Shen Zechuan’ın kıyafetinin manşetleri esintiyle uçuştu. Yaklaşmakta olan şeyi hissediyordu.
Büyük Üstat Qi şöyle dedi: “Artık her şeyle tek başına yüzleşebilirsin. Ancak bu yol uzun olacak: ezeli düşmanları öldürmek, Sekiz Büyük Klanı yıkmak, geçmişteki davaları tersine çevirmek ve Zhongbo’ya barış getirmek… Bunların hiçbiri kolay değil. Ji Gang ve ben sana birer kılıç vereceğiz, güzelce kabul et.”
Kar taneleri iç avluya doğru sürükleniyordu. Shen Zechuan başını eğdi ve Büyük Üstat Qi’nin soğuk parmaklarını saçlarının üzerine koymasına izin verdi.
Ji Gang akşam yemeği vakti geldiğinde uyanmıştı. Shen Zechuan’ı içeri çağırmadan önce biraz pirinç lapası yedi.
“Geçen sefer sana bahsettiğim kılıcı hatırlıyor musun? Dün gece getirildi. O zamandan beridir aklımda.” Ji Gang dolabı kenara çekerek arkasındaki kılıç rafını ortaya çıkardı.
Shen Zechuan’ın yüreği kılıcı görür görmez kıpır kıpır oldu, kılıçtan gözlerini alamıyordu.
“Ji Lei bunu kullanamaz.” Ji Gang temiz bir mendille kılıcın kenarını yavaşça sildi: “Ama bu kılıç sana çok yakışır. Birine kılıfı yeniden dövdürdüm. Eski adı da artık kullanılamaz bu yüzden ona başka bir isim vermelisin.”
Shen Zechuan hâlâ kılıcın parlaklığına dalmış bir halde onu hayranlıkla inceliyordu.
Kılıcın neredeyse 3.7 chi’lik8 düz bir kılıç olması, kınından çıkarılmasının yeterince hızlı olduğu anlamına geliyordu. İki parmak genişliğinde olması, hızlı saldırılarda manevra yapmayı özellikle kolaylaştırmak içindi. Sandal ağacından yapılmış kabzası da yeni dövülmüştü. Üzerinde hiçbir dekoratif oyma yoktu. Sadece üst kısmı altınla kaplanmış ve içine beyaz bir inci yerleştirilmişti. İyice temperlenmiş mükemmel bir kılıçtı. Uzun zaman önce rafa kaldırılıp unutulmasına rağmen, kılıfından çıkarıldığında heybetli ve acımasız bir duruş sergiliyordu hâlâ. Sanki sonbaharın berrak sularına daldırılmış gibiydi; bozulmamış ve lekelenmemiş olmasının yanı sıra, beraberinde yalnızlık dolu kibirli bir havası vardı.
“Shifu son zamanlarda bir konu üzerinde düşünüyor… Öğretilerimde fazla esnek davrandığımı ve senin de biraz fazla tedbirli ve tereddütlü olduğunu ancak dün gece Xiao’Er’ı gördüğümde fark ettim.” Ji Gang elindeki mendili yere bıraktı ve “Bu kılıcı bir kez kullandığında, Xiao’Er’ın Langli Kılıcı bile hızına yetişemeyecek. Sandal ağacından yapılma kabzası yeterince hafiftir ve daha çevik olmanı sağlar. Bu dünyadaki tüm dövüş sanatları arasında, yenilmesi mümkün olmayan tek şey hızdır. Bu kılıç, babamın o değerli kılıcı. Şimdilerde Ji Klanı’nın dövüş sanatları söz konusu olduğunda, kişinin sert ve vahşi olması gerektiğini söyler dururuz. Fakat Ji Klanı’nın mental tekniği babam tarafından tasarlanıp oluşturuldu. Onun işine yarayan şey kesinlikle senin de işine yarayacaktır. Sen de farklı bir yaklaşım izleyerek yeni bir çığır açabilirsin.”
Shen Zechuan kılıcın kabzasını tuttu ve kaldırdı.
“Ona bir isim ver,” dedi Ji Gang birkaç adım geri çekilirken.
Shen Zechuan kılıcı bırakmak istemeyerek özenle tutuyordu. “Shifu bana bu nitelikte bir kılıcı vermek ister mi ki?” diye sordu.
Ji Gang içtenlikle güldü ve “Shifu dövüşmek istiyor. Ben kılıç kullanmayı sevmiyorum. Bu kılıcı sana vermezsem ziyan olmuş olur,” dedi.
Shen Zechuan bir süre düşündükten sonra, “O zaman ona ‘Yang Shan Xue’9 diyeceğim,” dedi.
◈ ◈ ◈
Akşama doğru, Büyük Üstat Qi masanın karşısında dizüstü çökmüş oturuyor ve Sekiz Büyük Klanın hepsinin soyadlarını bir kağıda yazıyordu.
“Yakında Yüz Yetkili Ziyafeti olacak. Dört Büyük General yeniden bir araya gelecek ve bölgesel yetkililer de geri dönecek.” Mürekkebin kurumasını beklerken Büyük Üstat Qi şöyle konuştu: “Yeni İmparatorun tahta çıkmasıyla birlikte, önümüzdeki yıl kesinlikle ‘denetim’ olacak. Bu konu son derece önemli ve Xianyang’ın siyasi istikrarıyla doğrudan bağlı. Herkes Yüz Yetkili Ziyafeti’ni ve yıllık tatili saraydaki durumu yeniden değerlendirmek için bir fırsat olarak kullanacaktır. Dul İmparatoriçe de iktidara geri dönmek istiyorsa, bu fırsatı kesinlikle kaçırmayacaktır.”
“Hua Siqian’ın ölümünden sonra Dul İmparatoriçe Sarayda tutuldu ve o zamandan beri yüzünü göstermedi. Hua Klanı’nın genç neslinin rütbeleri düşürüldü ve sürgüne gönderildi. Eğer şimdi bir hamle yapmak istiyorsa, tek yapabileceği dışarıdan yardım almak.” Shen Zechuan kaşlarını çattı. “Ama Xi Gu’an’ın başına gelenlerden sonra, kim hâlâ düşüncesizce hareket etmeye ve Dul İmparatoriçe’nin suç ortağı olmaya cesaret edebilir ki?”
“Korkak kişiler büyük işler başaramazlar. Bu dünyadaki tüm iş birlikleri karşılıklı menfaatlere dayanır. Dul İmparatoriçe pazarlık kozlarını elinde tuttuğu sürece, neden yeni bir müttefik bulma konusunda endişelensin ki?” Büyük Üstat Qi kâğıttaki “Hua” kelimesinin altına birkaç çizik attı ve sözlerine şöyle devam etti: “Dahası, klanındaki erkekler yetenekli değil. Şunu unutuyorsunuz: Dul İmparatoriçe’nin bizzat akıl hocalığı yaptığı bir kadın var.”
“Üçüncü Hanım.” dedi Shen Zechuan, “Shifum Hua Xiangyi’den bahsediyor.”
“İmparator Xiande hayattayken yaptığı iyilikler göz önüne alındığında, Üçüncü Hua’ya Da Zhou Prensesi unvanı verilecekti.” Büyük Üstat Qi şöyle devam etti: “Fakat sonunda Da Zhou Prensesi olamadı. Bu, İmparator Xiande’nin pintiliğinden dolayı değildi, Dul İmparatoriçe’nin buna izin vermemesinden dolayıydı.”
Shen Zechuan çayından bir yudum alırken düşüncelere daldı. Çayı yuttuktan sonra, “Şimdi anlıyorum,” dedi.
“O halde bu konudaki fikirlerin neler?”
Shen Zechuan kolunu dizine dayadı ve şöyle dedi: “Eğer Hua Xiangyi, Da Zhou Prensesi olsaydı, o zaman evliliği Dul İmparatoriçe’nin kontrolünde olmazdı. Bir prensesin evliliği bir devlet meselesidir ve İmparator ile saray görevlilerinin takdirine bağlıdır. Ancak Üçüncü Hanım olarak kalırsa, o zaman kiminle evlendirileceği konusunda yalnızca Dul İmparatoriçe söz sahibi olur. Bu durumda, Öğretmenim, Dul İmparatoriçe onu evlendirmek istiyor mu?”
“Eğer dağ bana gelmezse, o zaman ben dağa giderim.” Büyük Üstat Qi fırçasını mürekkebe batırdı. “Dul İmparatoriçe generali10 kurtarmak için bir savaş arabasını feda etti. Xi Gu’an’ı kaybetmesi Qudu’daki askeri gücün kontrolünü kaybetmesi anlamına geliyor; ancak Hua Xiangyi, Xiao Chiye ile evlenirse, bu mesele kolayca çözülür.”
Shen Zechuan çay fincanına hafifçe dokundu. Fincanı tutarken gözlerini indirdi ve “Bu, göklere yükselmekten daha zor bir iş. Xiao’Er gücünü asla teslim etmez,” dedi. “Hua Xiangyi’nin güzelliğinin bütün bir şehri kendinden geçirebileceğini duymuştum. Eğer şehvet Xiao’Er’ı ele geçirirse, fikrini değiştirmeyeceğinin bir garantisi olmaz,” dedi Büyük Üstat Qi açıkça.
Shen Zechuan’ın ağzı çayla doluydu, tek kelime etmedi.
Büyük Üstat Qi devam etti: “Fakat bunu yapmak hakikaten de kolay değil. Xiao’Er’ın bunu yapacak yüreği olsa bile, Xiao Jiming bu duruma izin vermez. Hua Klanı ve Xiao Klanı birbirine karışamayan ateş ve su gibidir; avantaj kendilerindeyken baltaları toprağa gömüp barışmanın hiçbir anlamı yok.”
Shen Zechuan biraz düşündü ve şöyle dedi: “Askeri gücü kaybetmek ancak merkezi yönetimin kendi kontrolünde olması da iyi bir tercih. Fakat şu anda, olağanüstü gelecek vaat eden yetkili yok denecek kadar az. Hai Liangyi hâlâ Baş Katipliğin başında ve Dul İmparatoriçe Hua Xiangyi’nin statüsünü düşürüp onu bir cariye haline getiremez. O halde, Qudu’da başka uygun bir damat adayı yok.”
“Eğer Qudu’da yoksa, başka bir yere bakabilir.” Büyük Üstat Qi “Qidong” kelimesini yazarak, “Libei olmaz ama Qidong’da hâlâ bir fırsat var,” diye konuştu.
“Komutan Qi ve Lu Guangbai henüz evlenmedi,” dedi Shen Zechuan, “O zaman sadece Lu Guangbai olabilir. Ancak Lu Klanı, Xiao Klanı ile uzun yıllardır yakın dostluk içinde. Aralarındaki şey kesinlikle bir gecede nifak sokulup bozulabilecek bir ilişki değil.”
“Neden Qi Klanı hakkında tahminde bulunmadın?” diye sordu Büyük Üstat Qi memnuniyetsizlikle. “Qi Zhuyin dışında, Qi Klanı’nda hâlâ bir kişi daha var.”
“Olamaz…” dedi Shen Zechuan, afallamış görünüyordu.
Birkaç gün sonra Xiao Chiye, şehrin dışında iki Qidong Başkomutanını karşılamak için Li Jianheng’a eşlik etti. Lu Guangbai de onunla dönmüştü. Yolda miğferini çıkarırken “Yolculuk sırasında bazı haberler duydum. Bu konuda bilgin var mı?” diye sordu.
Xiao Chiye atını ileri doğru mahmuzlarken, “Neymiş?” diye sordu.
Lu Guangbai konuşmaya fırsat bulamadan Qi Zhuyin atını arkadan onlara doğru sürüp sırtına bir tokat indirdi.
“Komutanım!” Lu Guangbai acı içinde bağırdı.
Qi Zhuyin nadiren mutsuz görünürdü. Kılıcını kaptı ve Xiao Chiye’ye doğru eğilerek, “Bu söylentiler Qudu’da ne zaman yayıldı?” diye sordu.
Xiao Chiye’nin kafası daha da karışmıştı.
Qi Zhuyin dişlerini sıkarak, “Birisi benim üvey annem11 olacakmış,” diye çıkıştı.
Şaşkına dönen Xiao Chiye, “Eski Komutan Qi yeni bir cariye mi almak istiyor?” dedi.
“Cariye,” dedi Qi Zhuyin alaycı bir tavırla, “Şimdiden ikinci bir eş alacağını söylüyorlar! Üçüncü Hanım Hua benim üvey annem olacakmış. Yaşı benim kadar bile yoktur ki onun!”
Çeviri: cekus | Redakte: Pebbles
Pebbles’tan Not: Merhaba sevgili okurlar. Artık yeni bir çevirmenimiz var. Cekus’u ve çevirilerini umarım seversiniz. Bundan sonra Qiang Jin Jiu çevirilerini onunla beraber yapacağız. Ayrıca bu romanı İngilizce olarak satın almak isterseniz tık. Sevgiler~~
Dipnotlar
- 卖身契 daha spesifik olarak, bir kişinin kendisini veya aile üyesini bir başkasına (örneğin, köleliğe, vb.) satma sözleşmesi veya senedidir.
- Bu, belirli bir İmparatorun hüküm sürdüğü bir dönemin adıdır.
- 午门 Meridyen Kapısı veya Wumen, güney kapısıdır ve şu anda Yasak Şehir’in tek girişidir. İdam cezasının Meridyen kapısının dışında uygulandığı söylenir, ancak bunu doğrulayacak kesin kayıtlar yoktur. Bununla birlikte, İmparatoru gücendiren memurların kırbaçlanarak cezalandırılması kapının önündeki avluda gerçekleşmiştir.
- Büyük Üstat, 太傅 [tài fù], Taifu, en yüksek rütbeye sahip üç soyludan biridir. Otokratik hükümdarın merkezinde yer alır ve imparatorun dünyayı yönetecek kıdemli sözcüsüdür. Büyük askeri ve devlet işlerinin formülasyonuna ve karar alma süreçlerine doğrudan katılır ve imparator gençken veya kraliyet ailesi zayıfken çoğu zaman gerçek hükümdar olmuştur. Kısaca, prenslerin öğretmenlerine denir.
- 批红 bir anıta onay derlemesi; baş haremağaları, İmparator görmeden önce bile gelen anıta kırmızı renkte (pihong 批紅) açıklamalar not etme hakkına sahipti.
- 贱籍 Eski Çin’de bilginler, köylüler, zanaatkârlar ve tüccarlardan oluşan dört sınıfa ait olmayan en alt sosyal sınıftan vatandaşlar.
- 及冠 veya 弱冠, bir erkeğin 20. doğum günü, yani bir erkek için 20 yaşında reşit olma.
- yaklaşık 111 cm. 尺 chi; bir Çin ölçü birimi, yani bir metrenin üçte biri
-
仰山雪 Yangshan Karı. Yangshan, Wugong Dağları’nın bir yan dalında yer alır ve Yichun şehrine yaklaşık 40 kilometre uzaklıktadır. Dağın yüksekliği “Göğe doğru yükselir, bakılabilir ama çıkılamaz” şeklinde tanımlandığından dolayı bu adı almıştır. Burası, dağların birbirine geçtiği, ağaçların yemyeşil olduğu, derelerin birbirine karıştığı ve şelalelerin durmaksızın aktığı bir yerdir. İlkbaharda açan açelya çiçekleriyle dağlar kırmızı bulutlarla kaplanır ve muhteşem bir manzara oluşturur; yazın şelaleler coşkuyla akar, zirveler sisle kaplanır, adeta bir cenneti andırır; sonbaharda ise ormanlar çeşitli renklere bürünür, dağlar ve vadiler arasında ışık oyunları yapılır, insanı mest eder. Kış mevsimi geldiğinde ise, hafif bir bulut bile kar getirir ve kar bulutları açıldığında, 1034 metre rakımlı Jiyun Zirvesi’nde karların parlak beyazlığı uzun süre erimeden kalır. Bu, yeşil ovaların üzerinde muhteşem bir kar tepesi manzarası oluşturur ve izleyenleri büyüler. İnsanlar bu muhteşem güney manzarasına “Yangshan Kar Manzarası” adını verirler. (Baidu)
- 弃车保帅, Xiangqi veya Çin satrancında generali (şah) kurtarmak için savaş arabasını (kale) feda etmek anlamına gelir; bu oyun, düşmanın generalini ele geçirmek amacıyla iki ordu arasındaki savaşı temsil eden bir strateji oyunudur. Bu, büyük çıkarları korumak için küçük fedakarlıklar yapmak anlamına gelir.
- 小娘, xiaoniang, bu terim daha spesifik olarak kişinin babasının cariyesini ifade eder.